43. İstanbul Film Festivali’nde izlediğim filmlerden bazıları üzerine kısa kısa yazdım. Yazıların altına da festivalde izlediğim bence en iyi beş filmi sıraladım. Siz de festival, izlediğiniz filmler, listem ya da yazılarla ilgili fikirlerinizi tartışma sayfasında paylaşabilirsiniz. İyi eğlenceler:


Hitman (2023)

Yönetmen: Richard Linklater

ABD yapımı

New Mexico Film Eleştirmenleri Ödülleri - En İyi Erkek Oyuncu (Aday)

Bence: Hem filmin baş karakterinin sırtında kaymayı, yüzeyden akmayı seven Hollywood izleyicisine hem filmin bir tartışma ve özgün perspektif ve veya sanatsal değer taşıması gerektiğine inanan festival izleyicisine hitap etmeyi başaran tatlı bir “iyi hisset” filmi… Bu ikili tavrının tabii bir karşılığı olarak da eteğinde taşıyabileceği taşlar sınırlı olduğu için, ürettiği iki kolun herhangi birinde unutulmaz bir derinlik beklenmemeli... Hitman’in, “İ nsan bir öze sahip midir?” ya da bunun bir adım ötesinde “varlık, -varoluşçu bir perspektifle- aldığı kararlarla kendisini kurduktan sonra oluşturduğu özünü, bilinciyle adım adım değişebilir mi?” soruları etrafına kurulu felsefi olmaya niyetlendiğini gösteren bir temel tartışma barındırıyor. Bu tartışma etrafında da normal nasıl kurulur, bireysel ile toplumsal olanın ayrımı nereden geçer, Freudyen bir merkez ben (ego) var mı yoksa özne çok daha karmaşık ve canlı bir yapıya sahip gibi sorularla ilgileniyor. Diğer yandan Hitman, türün karakteristiklerini taşımaya gayret eden bir aksiyon-romantik komedi…


Hayvan - Animal (2023)

Yönetmen: Sofia Exarchou

Yunanistan, Avusturya, Bulgaristan, Romanya, Kıbrıs yapımı

Locarno F.F. - En İyi Oyuncu, Selanik F.F. - En İyi Film Altın İskender ve En İyi Kadın Oyuncu, Vancouver F.F. - Yükselen Yönetmen Vanguard Ödülü

Bence: Hayvan, Turizm sektörünün öğütücü doğasının üzerine giderken doğal bir biçimde sınırlarının dışına taşarak, yayılarak, bütüne dair bir eleştiriye dönüşmesiyle özgün ve güçlü bir filme evirilmiş. Parçadan bütüne hareketinin bu kolaylığı, hedefteki sektörün içinde bulunduğu sistemin araçlarını yüksek verimle kopyalayabilen bir parçası olmasıyla ve sistemin kendisini temsil edebilmesiyle sadece mümkündü. Sistemin kendini alt bileşenlerde kopyalayabilmesine imkan sağlayan “kalıbın” kendisi, sinemasal olanda kendisini ele vermiş. Otellerinden, yemeklerine, animasyon şovlarına turizm sektörünün yapay, plastik hatta zaman zaman kitsch bir dekor olmasına imkan veren tözü, Hayvan’da bazen manik-depresif ama çoğunlukla hüzünlü bir günümüz yapısı alegorisini üretmiş. Filmin neşe-hüzün birlikteliği haz-acı gibi karşıtdeğerli-ikircikli-ambivalent ögeler taşıması ve zaman zaman yoldaşlık zaman zaman aşağılama barındıran ama her durumda az ya da çok istismar üreten özneler arası ilişkiler ağı – toplumsal yapı- kurmasıyla kendi perspektifinden yaklaşacağı ve ipliğini pazara çıkartacağı “yapı”yı kendi film-evreninde üretiyor. Film, anlatı perspektifini de balık ve akvaryum motifinin evriminde nesneleştirmiş: Filmin son trajedisi (kurulu öznelik), çıkabilmeye muktedir olsalar da o havuzlarda takılı kalmaları ile yaratılmış. Kurulu öznelerin mevcut yapıya olan zorunlu olmayan ama asla kurtulamayacakları bağımlılıkları gibi… Gözlerini kapat, rüya gör ve nefes al…


Tatami (2023)

Yönetmen: Zar Amir Ebrahimi ve Guy Nattiv

Gürcistan, ABD ortak yapımı

Venedik Film Festivali - En İyi Film (Aday), Tokyo F.F. - Ey İyi Film, En İyi Kadın Oyuncu

Bence: Festivalde izleyip beni en karşıt duygulara savuran Tatami oldu. Evet; film anlatısı, temposu, ritmi ve biçimsel tercihleriyle harika bir gerilim üretiyor. Bu gerilimin üstüne de yönetmenlik, oyunculuk, kurgu vs harika bir uygulama var. Evet; böylesi bir dönemde düşman olarak kodlananların, öyle görülenlerin, beraberce film çekebilmesinin, beraberce barış istemelerinin de bir anlamı var… Ama hayır; anlatı perspektifi benimkine yakın dursa da propaganda filmlerinin kendi sinemasal değerlerinden kaçınılmaz olarak çaldığını ve kendi kendileri sabote ederek bu yüzlerinin belirginleşmesine koşut olarak derinliksizleştiklerini de düşünüyorum. Bu konuyu başka bir vesile çıkarsa etraflıca tartışacağım. Propagandanın doğası, filmdeki karakterin (ve tartışmaların) olası zenginliğini budayıp, onları film ilerledikçe belli rollere belli bakışlara indirgiyorlar. Bununla beraber izleyiciyi de belirli bir tek bakışa sıkıştırıyorlar. Tatami’de de bir propaganda freni var; ama buna rağmen filmin bitiminde hala parlayan bir sinematik gücü olduğunu da düşünüyorum. Filmin yönetmenlerinden biri filmin başkarakterinden de biri olan İranlı bir kadın (Zar Amir Ebrahimi) diğeri ise İsrailli bir erkek (Guy Nattiv)… Ebrahimi, Tokyo F.F.’den de En İyi Kadın Oyuncu Ödülü aldı.


Embriyo Larva Kelebek - Kambia Nymfi Petalouda - Embryo Larva Butterfly (2023)

Yönetmen: Kyros Papavassiliou

Yunanistan, Kıbrıs ortak yapımı

Selanik F.F. - Seyirci Ödülü, Sitges - Katalonya Fantastik Film Festivali - En İyi Film (Aday)

Bence: Bu Yunan bilim kurgu-dramı kurduğu evrende çizgisel zamandan uzak, günden güne zaman içinde sıçramaların olduğu bir “keyfi zaman” üretmiş ve film-evreninin dokusunu bununla işlemiş. Bu evrende insanlar, hayatlarından günleri belli bir sıraya bağlı kalmadan yaşamaktalar; yarın 10 yıl sonra bir güne de uyanabilirler, üç yıl önce bir güne de… İnsanlar hayatlarında çizgisel zamanda yaşasalardı yaşayacakları sayıda günü ELK evreninde karışık sıra yaşıyorlar. Bellekleri – ve kim oldukları da- buna göre şekilleniyor, film böyle bi evrendeki hayatın umudu körelttiği için daha depresif olduğu kanısında. Bu yeni koşullar altında film, zaman algımızı ve belleğin hükmünde bireyin kurulumunu böylesi bir uç koşullar altında sorgulamaya açıyor. Determinizm ve özgür irade kavramlarını mistisizm ya da dinsel perspektifleri dışarda bırakarak inceliyor. Çocuk yapmanın, güdülerin ötesinde, lineer zaman algısı ile ilişkisi üzerine de düşünüyor.


The Persian Version (2023)

Yönetmen: Maryam Keshavarz

ABD yapımı

Sundance F.F. - Seyirci Ödülü, Calgary F.F. - En İyi Film, Chicago F.F. -Altın !-Hugo Ödülü (Aday)

Bence:Festivalde ne işi var bilmiyorum, tam bir izleyici dostu iyi Netflix filmi. Ortadoğulu göçmen bir ailenin üçüncü jenerasyonunun en küçüğü olan queer genç kadının (Leyla), NY’ta geçen dünyada kendine yer bulma (başarısız-potansiyelli ilk halden, özenilesi son hale uzanma) hikayesi… Format gereği film, kadının kendisini utandırması ve bu ümitsiz haliyle izleyiciyle tanışmasıyla başlıyor. Bir dala tutunamaması, süreklilik sağlayamaması, bezginliğe bağlı kuralsızlığı ve anne sorunlarıyla Leyla izleyiciyi yormayacak bir serbest düşmedeyken film; adım adım ve sıcak sıcak, kimi tesadüfler ve kimi düğümlerin sırayla çözülmesi vesilesiyle Leyla’nın kendinden vazgeçmeden bu dünyada sürdürülebilir bir yer edinmesine uzanıyor. Formüle uygun, tüm tuşlara basılmış. İzlemesi kolay, yutması kolay…


Tereddüt Çizgisi - Hesitation Wound (2023)

Yönetmen: Selman Nacar

Türkiye, Fransa, Romanya, İspanya ortak yapımı

Venedik F.F. - Ufuklar Ödülü En İyi Film (Aday), - Zürih F.F - En İyi Uluslararası Film, Arras F.F. - Gümüş Atlas En İyi Yönetmen Ödülü

Bence: Film, baş karakteri Canan’ın etrafını ufak bir Anadolu kentiyle sarmış -  zaten Türkiye sinemasını son zamanlarda en bayıldığı şey zaten “taşra ahlak(sızlığ)ı” temalı filmler… Bu kuşatma altında Canan’ı, içerden (sağlığı ve kimliğini de kuran içsel tutarlılığı üzerinden vicdanı), dışardan (kariyeri ve içinde yaşadığı toplumdaki konumu) ve iç çemberi-ailesi (ve bunun üzerinden geçmişi) ile test ediyor; ateşten geçiriyor. Tereddüt Çizgisi, filmin başında başkarakterini taşra ahlakına karşı yalın kılıç cenge çıkmış ve özdeşleşmeye müsait bir kadın devrimci olarak kuruyor. Ancak film boyu Canan’ın ilk endam ettiğindeki yaldızlarını, her sınamaya verdiği tepkilerle dökerek onu adım adım insanileştiriyor. Canan, çevresindekilere tepeden bakacak, kastta kendisini koyduğu yer ve narsisizmiyle ölüme-yaşama karar verebilme hakkını kendinde görecek: Annesinin, müvekkilinin, organ bekleme listesindekilerin ve belli bir perspektiften kendisinin bile…. Üç cephede yaptıklarıyla olduğunu düşündüğü ile olduğu arasındaki farkla yüzleşmek durumunda kalacak – ya da belki bu ateşten çemberden geçerken olduğu şey değişecek… Kendisine bile samimiyetsiz yüksek ahlaki seviyesinden bir “utanç yürüyüşü (walk of shame)” yaparak “aramıza” dönecek. Filmin birinci öznesi Canan ise ikinci öznesi yine taşra ahlakı. O ise bildiğiniz gibi…

Nepotizm bir motif olarak filmin her taşının altında ve altta yatan bir yandan kaynayan bir yandan her türlü değişime direnen büyük enfeksiyonun filmde uç veren çıbanı gibi gözüküyor. Filme adını veren esas tereddüt çizgileri de Canan’ın müvekkilinin ölmek istemeden koluna attığı bıçak darbelerinden kalan izler değil; Canan, sınandıkça kendisi olduğunu sandığı kimliği ve prensiplerini korumakla, bunları parçalayıp akışa uymak arasında kaldığında yüzünde oluşan çizgiler...


Arthur & Diana (2023)

Yönetmen: Sara Summa

Almanya yapımı

Achtung Berlin F.F.- En İyi Film, Valladolid Uluslararası F.F. - En İyi Film (Aday), Atina F.F. - En iyi Film Atın Athena (Aday)

Bence: Arthur& Diana, Berlin’den Paris’e giderken yan yolara saptıkça şiirselleşen, geçmişin bireysel-ailevi-toplumsal olanlarla olan geriliminden beslenen dört dilli bir yol filmi… Derin yaraların neşeli bir kaos içinde kendilerini şimdide hissettirmesini duyumsatmaya çabalayan filmin grain’inden renk tercihlerine, ekran ölçülerine kadar her karesine bu çabasının yansımaları sinmiş. Filmin biçimsel tercihlerle kendisini ustaca zamansızlaştırması ve sorduğu sorulara izleyiciyle beraber yanıt araması (ya da bir yanıt olarak yanıtsız bırakması) akılda kalacak güçlü damarları…  Bu filmin bir sinema öğrencisinin bitirme ödevi olduğuna inanmak güç. Aynı öğrenci, hem filmin yönetmeni hem baş rol oyuncusu hem Lupo’nun (filme belki cazibe merkezi bebek) annesi hem diğer başrol oyuncusunun kardeşi…


Vasiyet - Testament (2023)

Yönetmen: Denys Arcand

Kanada yapımı

Vancouver Film eleştirmenleri Çevresi Ödülleri - Bir Kanada Filmindeki En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Aday), Beaujolais Fransızca Konuşan Sinema Buluşmaları Ödülleri - En İyi Film (Aday)

Bence: Anlatımı yumuşak ve tatlı… Ancak bu anlatım, özgürlükçü değerlere karşı ve koyu muhafazakar olan perspektifine bir siper kazmak ve bu siperde gizlenirken alttan altta özgürlükçü-eşitlikçi değerleri aşındırmak için bir kullanılan bir şeker kaplama… Vasiyet, hem nalına hem mıhına vuruyor numarası yapıyor. Muhafazakarlığı hafif ittirip, saçını çekerek anaokulunda gibi onla flört ederken buna karşılık özgürlükçü değerlere 10 vurup 1 sayıyor. Protestocuların aşırı karikatürize hali kağıttan; sağlıklı yaşamsever bisikletçinin başına gelenler komik değil; film gözündeki makullüğün (sözde ortadan bakanlar) zurnanın zırt ettiği yerde hep aptala yatmaları hiç inandırıcı değil. Bence adı konulabilir; eski kast sistemini özleyen, romantik, beyaz bir film Vasiyet. Entelektüel ve Kanada nezaketine sarılı bir sjw (toplumsal adalet savaşçısı) düşmanı bir örtük Kanadalı MAGA. Friends tipi anti-entelektüalizm nasıl kabak tadı verdiyse, “duyar kasmayın”cılar da bana o denli kabak tadı verdi. Film bir şeyi kanıtlamaz, tartışır. Her ögesini kendi üretmeye muktedir olan bir şey kanıtlayamaz. Kanıtlayabilseydi bu sizin tek boynuzlu atlar vardır diyerek, tek boynuzlu atların varlığını kanıtlamanıza benzerdi. Film, kendi kafasındaki hakikati gerçekliğin dolaysız sunumuymuş gibi süsleyip, kendisine benzer inançlara sahip izleyicileri duygusal olarak bağlamak niyetinde. Bu haliyle kötü niyetli ve düzenbaz.


Evreka - Eureka (2023)

Yönetmen: Lisandro Alonso

Arjantin, Fransa, Portekiz, Almanya, Meksika ortak yapımı

Jüri Özel Ödülü ve FIPRESCI Ödülü - Lima F.F., En İyi Film (Aday) - Gijon F.F. (Aday), En İyi Uluslararası Film - Münih F.F.

Bence: “Ne olduğunu düşündüğün ile ne olduğun arasında fark vardır” diyerek açılırken Evreka, tek cümle ile hem varoluşçuluk ile flörtleşirken hem Lacan’ı filme çağırıyor ve tam karşısına filmin baş-kötüsü olarak Medeniyet’in (büyük M ile) kendisini oturtuyor. Medeniyeti üzerine yakıştıran batılıya da dolaylı dolaysız sesleniyor; böbürlenip kasıldığınız, ona yaslanıp kendinizi herkesten üstün saydığınız medeniyetinizin “olduğu aslında bu” diyerek onu ifşalamayı amaç ediniyor. Tüm yazı için tıklayın


Mükemmel Günler - Perfect Days (s023)

Yönetmen: Wim Wenders

Japonya, Almanya ortak yapımı

Oscar Ödülleri - En İyi Uluslar Arası Film (Aday), Cannes F.F. - Ekümenik Jüri Ödülü, Altın Palmiye (Aday), Japon Film akademisi Ödülleri -En İyi Yönetmen

Bence: Mükemmel Günler övülüyor: Evet şiirsel; minik minik detay detay, nefes nefes işliyor… Oyunculuk harika falan tamam da filmin nereden baktığının ne düşündüğünün ne dediğinin, niye var olduğunun hiç mi önemi yok? Film, baştan sona bir konformizm savunusu. Öyle ki kahramanının konformist olmayan versiyonunu kanser edecek kadar, esas oğlanı yanaklarında kalpler, gözünde yaşlarla 🎶it is a beautiful life🎶 ile sarıp sarmalayacak kadar.  Sabah kalkınca gökyüzüne bir huzurla bakmayı hayatın tüm farklılaşma gücüne tercih ediyor. Ki o huzur da kağıt üzerinde: konfor alanlarını hayatı değişim talebine karşı koruma çabaları, o alanın dışındaki canavarlarla mücadeleden çok daha meşakkatli…

Filmin bu kadar popüler olmasını ve böylesi bir teveccüh görmesini izleyicinin kendi eylemsizliklerinden kalan ukdelerini ve pişmanlıklarını, filmin konformizm övgüsüne sürte sürte temizleme imkanından kaynaklandığını düşünüyorum. Mükemmel Günler, izleyicilerinin suçluluk duygusunu yıkamaya yarayan ama yaşamı büyüten güçleri yadsıyan, Foucaultcu anlamda iktidarın çok seveceği bir film.


Tatlı Rüyalar - Sweat Dreams (2023)

Yönetmen: Ena Sendijarevic

Hollanda, Endonezya, İsveç ortak yapımı

Venedik F.F. - En İyi Oyuncu, Holanda F.F. - En İyi Film, Chicago Uluslararası F.F. - En İyi Yeni Yönetmen Gümüş Hugo

Bence: Filmler bizim dünyamızın bir yansıması veya yeniden üretimi değiller. Kendileri yeni evrenler kuruyorlar… baştan kurduğu ilişki ağlarıyla, bazen fizik kurallarıyla, hatta bazen paradoksal özellikleriyle... Peki neden bize yabancı gelmiyor bu başka ve yeni ve oluş içerisindeki evrenler? Çünkü tartışmalarını bizim dünyamızdan alıyorlar. Tartışmaya uygun bir zemin üretip, tartışmaya kendi perspektifinden yaklaşıyorlar; argümanlar üretiyorlar ve tartışıyorlar – kanıtlama güçleri ise bu nedenle yok. Son zamanlarda üretilen postkolonyal filmlerin bu kolay derinleşebilmelerini ben, sömürgeci dönemdeki bakışın yeni mülteci krizi ve yükselen sağ popülizmle yeniden horlamasına bağlıyorum. Bizim dünyamızdaki tartışma o kadar canlı ve hararetli ki filmler bu ateşten beslenerek harika sinematik tartışmalar üretebiliyorlar.  Konunun sınırlarında sinematik araçlarla dolanabiliyorlar.

Tatlı rüyalar, bu defa Doğu Hint Adaları’ndaki Hollanda emperyalizminin üzerine ve üzerinden bugüne konuşuyor. Biçimsel olarak da zaman zaman minimalist zaman zaman alman ekspresyonizmini hatırlatan ögelere sahip.


Hoşça Kal Teberiye - Bye Bye Tiberiade - Bye Bye Tiberias (2023)

Yönetmen: Lina Soualem

Fransa, Belçika, Filistin, Katar

Londra F.F. - En İyi Belgesel, Chicago Uluslararası F.F. - En İyi Belgesel (Aday), Cleveland Uluslararası F.F. - En İyi Belgesel

Bence: Böyle bir alt-tür türedi: Ortadoğu’da 50-60 sene önce herhangi bir savaştan kaçıp bir Batı ülkesine (çoğunlukla Fransa) yerleşmiş göçmenlerin üçüncü jenerasyon sanatçı çocukları atalarının fakir mahallesine geri dönüp orda kalanlarla dair nostaljik belgeseller çekiyorlar. Sayı arttıkça, yenilerin söyleyebileceği özgün şeyler kalmamaya başladı diye düşünüyorum. Bu defa geri dönülen ülke Filistin olunca ve Filistin’deki zulüm insanlık trajedisi boyutlarına ulaşması Hoşça Kal Teberiye’yi kurtarmış.


Bir Gezginin İhtiyaçları - Yeohaengjaui Pilyo - A Traveller’s Needs (2024)

Yönetmenler: Hong Sang-soo

Güney Kore yapımı

Berlin Film Festivali - Gümüş Ayı En İyi Yönetmen, Berlin Film Festivali - Altın Ayı En İyi Film (Aday), IndieLisboa Bağımsız F.F. - En İyi film (Aday)

Bence: Bir Gezgin’in İhtiyaçları; “olması gerekenin” gerçek bir gereklilikten ziyade iktidar yapısının kendisini sürdürme eğilimiyle ilişkili olduğunu düşünen ve bunu sinematik olarak tartışan oldukça şiirsel ve bunlar üzerinden felsefi bir film… Mükemmel Günler’in negatif, ufal ufal, içine kıvrıla kıvrıla kendi konfor alanına hapsol karşısına geçerek; yine yeterek, yine kendinle mesafeyi açmadan hayatın imkanlarının farkında ve bunu onu canlı tutmak için kullanan bir minimalist yaşam övgüsü filmi.


Cezayir Kralı - Omar La Fraise - The King of Algiers (2023)

Yönetmenler: Elias Belkeddar

Fransa Cezayir ortak yapımı

Cannes F.F. - Altın Kamera (Aday), Festival du Nouveau Cinema - En İyi film

Bence: Böylesi zayıf bir senaryodan böylesi etkili bir filmin çıkmasıyla, en sinematik olanın, yazıya indirgenebilenin ötesine düştüğünü hatırlatıyor.


Pet Shop Days (2023)

Yönetmenler: Olma Schnabel

Birleşik Krallık, İtalya, ABD ortak yapımı

Lizbon ve Estoril F.F. - En İyi Film, Venedik F. F. - Seyirci Ödülü (Aday), Chicago F.F. - Altın Q-Hugo (Aday)

Bence: Film, iki bombok ailenin iki dağılmış çocuğunu birbirine çarptırıyor… Film boyu bu iki çocuk arasındaki fark ve filmin bu iki çocuğa dair yaklaşım farkı çok açık. Filmin perspektifi; Pet Shop Days’in bu iki çocuğa verdikleri ve vermedikleriyle, müsamaha gösterdiği ve cezalandırdıklarıyla yavaş yavaş kendisini açıyor. Bu ayrımın izini özcü argümanlara düşmeden sürmek harika bir sinemasal deneyim.


Hipnoz - The Hypnosis (2023)

Yönetmenler: Ernest De Geer

Norveç, İsveç ortak yapımı

Seattle Film Festivali - Özel Jüri Ödülü - Ibero-Amerikan Yarışma

Karlovy Vary F.F. - En İyi Erkek Oyuncu, Jüri Ödülü, Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu Ödülü (FIPRESCI), Roma F.F. - En İyi Erkek Oyuncu

Bence: Çok öngörülebilir bir akış içinde anlamsız ve akıl sır ermez sıçramalarla ilerleyen, kültürel yakınlık talep eden bir İskandinav komedi-dramı... Son sahnesini ayrı tutuyorum; ama son 5 dakika için ilk bir buçuk saate tahammül etmeye değer mi emin değilim.


İstif - Hoard (2023)

Yönetmenler: Luna Carmoon

Polonya, Almanya, Hollanda ortak yapımı

Venedik Film Festivali - 40 yaş altı Auteur Ödülü, Verona Film Kulübü Ödülü, Film Kulübü Seyirci Ödülü, Molodist Kyiv F.F. - Özel Juri Diploma Ödülü

Bence: Festivalin yıldızlarından… Her an her yöne kıvrılabilecek elastikiyetiyle, aktüel olanı virtüelleriyle beraber sunabilmesiyle büyüyen bir harika nefes…  Anlatıyı tamamen delik deşik etmeden avangart olabilmeyi başarmış. Baştan sona canlı; ayağını bastığı kaya ve bunun etrafını saran tüm potansiyeller atmosferiyle nevi şahsına münhasır neresinde güneş açacağı neresinde volkan patlayacağı belli olmayan bir gezegen gibi… Film; yas ile seksüel uyanışı birbirine yaklaştırırken, uç koşullarda bu süreçlerin etkileşimi gözlemek için bir toplumsallığı0ile kalıtsallığı birbiriyle yarışan bir psikolojik bozukluk/travma ile baş etme mekanizmasını anlatısını üreten makinesine eklemiş.


43. İstanbul Film Festivali’nde izlediğim ve bir vesile ile bir ara üzerine tartışmak isteyeceğim diğer filmler ise şunlar:

Şeytanla Bir Gece – Late Night With the Devil (2023)

Siyah Çay – Black Tea (2023)

·        İmparatorluk – L’Empire (2024)

Cottontail (2023)

Zamanın Dışında – Hors Du Temps (2024)

·        Başlangıç – Origin (2023)


Benim En İyi 5 Filmim:

5 - Hayvan - Animal

4 - Şeytanla Bir Gece - Late Night with the Devil

3- Bir Gezginin İhtiyaçları - A Traveller’s Needs

2- Evreka - Eureka

1- Hoard - İstif


43. İstanbul Film Festivali tartışma sayfası:

Siz ne Düşünüyorsunuz? Tartışma sayfasına ulaşmak için tıklayınız. 

Çok seslilik her zaman daha iyi!