Atlantis (2019)
Yönetmen: Valentyn Vasyanovych
Oyuncular: Andriy Rymaruk, Liudmyla Bileka, Vasyl Antoniak
Ödüller: İstanbul Film Festivali - Altın Lale ve FIPRESCI, Venedik F.F. - Ufuklar En İyi Film, Montreal F.F. - En İyi Film, Sevilya F.F. - En İyi Sinematografi, Tokyo F.F. - Özel Jüri Ödülü
Bence: Vasyanovych’in filmi Venedik’te- Cannes’daki Belirli Bir Bakış bölümünün Venedik karşılığı- Ufuklar bölümden En İyi Film ödülünü kazandıktan sonra İstanbul Film Festivali uluslararası yarışmadan da Altın Lale kazandı. Atlantis, iki adım sonrasının dünyasını kurup omzunun üstünden -2025’ten- bugüne geri bakıyor; bugün parlayanların külü kurduğu gelecekte hala sıcakken, andan fazla uzaklaşmamışken bugüne dair bir arkeolojik çalışmaya giriyor. Anlatıyı ikinci plana atıp oradan biriktirdiği sinemasal yapı malzemesini ve zamanını, arkeolojik çalışmasına ve peşinde olduğu tartışmayı atmosfer atmosfer kendi üstüne perçinleyen mizansenlerine harcamış. Bazin’ci bir tavırla uzun planlar, derin net alanlar ve bu genişlik içine üç boyutta işleyen harika mizansenler filmin biçimsel naturasını oluşturuyor.
Açılış sahnesi şöyle bir süperpozisyon ortaya koyuyor; hem kamera açısı üzerinden tanrının gözünden bir bakışı hem kamera tercihi üzerinden (termal kamera) teknolojinin gözünden bir bakışı aynı anda izleyici zihninde kuruyor. Teknolojik ve tanrısal bakışın Atlantis’teki ürünü ise vahşet ve ölüm. Tanrı-teknoloji ile açılan büyük parantez ta son sahnede yine bir süperpozisyonla kapanacak; teknolojinin gözü yine orada ancak kamera açısı değecek ve göz hizasına - sıradan insan gözüne – inecek. Bu yeni bakışın ürünü ise aşk ve yaşam olacak. Filmin anlatı perspektifini filmin açıp kapadığı -kendisini de içine yerleştirdiği- en büyük parantez açıkça ortaya koyuyor: Kaderiliğe, büyük anlatılara, herkes için sunulana ve tümelin hükmüne ve yapının getirdiği acının karşısına, öznelliği, bireyselliği, mücadeleyi ve insan ilişkilerinin ürünü umut ve yaşamı yerleştiriyor.
Savaş bitince boşluktaki eski askerler problemi I. Dünya savaşından sonra özellikle Almanya’da sağ radikal yangını körüklemiş, Vietnam savaşından sonra Amerikan toplumun sırtına habis bir ur gibi yapışmış, hemen her savaşın ardından ülkedeki eski askerlerin ülkeyi sahiplenmesinin karşılığında toplumun kayıtsızlığı tehlikeli bir gerilim oluşturdu. Atlantis, vahşi proloğundan- ve tonunu izleyiciye açık ettikten sonra- 2025 yılında Ukrayna’da “savaştan bir yıl sonra” iki eski yoldaş asker yeni işçiyle başlıyor. Bu iki asker, iki yol öneriyor; birinin macerası kısa yoldan fabrika kazanında sonlanırken, öbürünün yolunu - yürümeye devam etmesini- film ödüllendirecek.
Vasyanovych Ukrayna Savaşı’nın sonu için bu günden itibaren dört yıl öngörmüş. Film savaşın sonundan bir yıl sonrada geçiyor. Atlantis, bugünün bakmaktan kaçtığımız gerçekliğinin gebe olduğunu düşündüğü dünyayı bir sinematik distopya olarak kuruyor. Ukrayna dediğimiz toprak parçası; zehirlenmiş ırmaklarla, mayınlarla dolmuş kırsalla, işsizliğin kol gezdiği yaşanmaz şehirlerle, isimsiz cesetlerle dolu toprağıyla muzaffer için de ödülü olmayan bir yeryüzü cehennemine dönüşmüş. Öyle ki; kazanan taraftakilerin çoğunluğu da fırsatını bulduğunda ganimetten (!) vazgeçip bu temizlenmez felaketin terk etmeye hazırlar – “Terk etmek için mi savaştık?”. Ancak Vasyanovych’in karamsar olduğundan bahsetmek yine de pek mümkün değil. Biraz da “bu durumda bile” demek için kurgu ardı ardına bu bereketsizliği kovalıyor. Atlantis, çürümüşün ve çürümekte olanların içinde var olmaya çalışan insanla ilgileniyor. Atlantis’in gözünde insan öyle müthiş bir sinerji – ya da öyle büyük bir mucize ki; insan, sadece aklı başında kalma çabası ile, sadece bir adım daha atma gayreti ile aktive olan bir çıkış bulma yeteneğine sahip. Bu müthiş yetenek de, insan olmaklık paketi içinde geliyor – neredeyse apriori. Bu gayretin dönüşümüne olan inancı ve bu gayretin hayat veren meyvesini gösterme ülküsüyle film bir karamsar karabasan olmaktan uzak… Aksine cehennemde görülen ve doğru çıkan bir rüya gibi. Atlantis, vahşeti göstermekten imtina etmiyor ama görüntü ne kadar karanlık olursa olsun atmosfer umuda yorulacak filizlere hep sadece bir adım uzaklıkta…
Bu bereketsiz çevrenin içinde film, eski travma sonrası stres bozukluğundan mustarip eski asker yeni işçi durmak yerine devam etmeye karar vermiş adama (Sergey) hayatın kaynağı temiz su taşıtıyor. Kadın (Katya) da isimsiz kurbanların ailelerinin ruhlarının prangalarını kırmaya çabalıyor. Atlantis, bu hem sembolik hem kelimenin ilk anlamıyla çölde ancak bu ikisinin ve bu ikisinin sembolize ettiklerinin beraberce yapabileceğini üretimi tartışıyor. Sonunda Sergey de Katya’ya arkada bırakılanları gün yüzüne çıkartmaya katılacak. Film, savaş karşıtı konumunun yanında, insan merkezli ve büyük anlatı karşıtı bir pozisyondan bugüne biraz kafa sallayarak ama umudunu kaybetmeden bakıyor.
Puan:
Puanlama, 10 üzerinden yapılmıştır ve tamamen kişisel tercihlere dayanmaktadır. Notun belirlenmesi için kullanılan kriterler tamamen keyfi bir biçimde oluşturulmuş ve bu kriterlerin ağırlıklandırılmasında da benzer bir metodoloji kullanılmıştır. Puanlar, kategoriktir.
Bonus:
Uluslararası yarışmada Altın Lale’yi Atlantis kazanırken, Temmuz ayında yapılan ulusal yarışmada en iyi film ödülünü Ümit Ünal’ın Aşk Büyü Vs. filmi kazanmıştı. Onunla ilgili yazdığım yazıya ulaşmak isterseniz postere tıklayınız:
Siz ne Düşünüyorsunuz? Filmle ilgili tartışma sayfasına ulaşmak için tıklayınız.
Çok seslilik her zaman daha iyi