Bal Ülkesi - Honeyland (2019)
Yönetmen: Tamara Kotevska, Ljubomir Stefanov
Oyuncular: Hatice Muratova, Nazife Muratova, Hüseyin Sam
Ödüller: Akademi Ödülleri En İyi Belgesel (Aday), En İyi Uluslararası Film (Aday), Sundance F.F. - Büyük Jüri Ödülü ( D. Sineması Belgesel), En İyi Sinematografi, Özel Jüri Ödülü Etki ve Değişim
Bence: Tamara Kotevska ve Ljubomir Stefanov’un belgesel-dramı, Sundance’te Büyük Jüri Ödülü (Belgesel) dahil üç ödül almasının ardından 92. Oscar Ödülleri’nde En İyi Belgesel ve En İyi Uluslararası Film (Kuzey Makedonya) dallarında adaylıklar kazandı. Bal Ülkesi, Avrupa’nın tek kadın geleneksel arı avcısı-bal üreticisi olduğu tahmin edilen Hatice Muratova’nın özelde bal böcekleriyle, perspektifi genişletince doğayla ve doğanın tüm moduslarıyla kurduğu ilişki üzerinden kireçlenen alışkanlıklarımıza ve tek yol bildiklerimize naif bir tavırla itiraz ediyor.
Bal Ülkesi, açıktan - ve belki biraz ham-kaba bir biçimde- kapitalizme karşı duruyor. Hatice, modern alt yapının bulunmadığı, Medeniyet’in henüz fethetmediği Üsküp yakınlarında terk edilmiş viran bir Arnavut köyünde yatalak annesiyle yaşayan bir Türk. Film, Hatice’nin Prometheus’un Olympos dağından ateşi getirdiği gibi dağdan getirdiği bal (ve arılar) ile kurduğu dünyanın karşısına 5 çocuklu yarı göçebe hayvan sürüleri, modern hırsları, radyoları ve müşterileri ile köye sonradan gelen yine Türk azınlıktan Sam ailesini koymuş. Hatice’nin doğa ile arasında bir denge kurarak var olma anlayışının öbür ucunda Sam ailesi doğayı sömürülecek ya da mücadele edilecek bir öteki olarak gören modernist-kapitalist bir perspektifi temsil ediyor. Hatice ile yakınlaşan aile, Hatice’nin denge arayışının ve döngüsel-geleneksel yaşam biçiminin karşısına modernizmin devamlı yadsımaya ve ilerlemeye(!) dayanan dinamiğinin sadeleştirilmiş bir kaba kopyasını koyuyor.
Bu iki paradigmanın çarpışması çok gürültü kopartmıyor ancak film kendine, dünyaya fırlatılan pragmatist insanın doğanın dengesine bir bozanetken gibi dahil olması ve yavaş ama bir istikrarla bu dengeyi zorlamasının bugün yaşamakta olduğumuz sonuçlarını inceleyeceği bir evren kuruyor ve filmdeki köyde ortak malların trajedisine uzanan süreç başlıyor (bknz. Resim altı yazısı). Spinoza’ya göre; var dediğimiz her şey - canlılar, cansızlar, hatta kavramlar – geçiciler, birer moduslar ve tüm moduslar bir var kalımda olma çabası (conatus) ortaya koyuyor. Kimi “iyi” karşılaşmalar modusun conatus’unu güçlendirirken kimi “kötü” karşılaşmalar azaltıyor. Hatice’nin (ve annesi Nazife’nin), doğadaki değer moduslar ile kurdukları denge onların conatuslarını artıracak “iyi karşılaşmalar” üretiyordu – öyle ki Hatice geçiciliği aşmanın yolu olarak zamanı durdurmanın yolunu bulmuş gibiydi. Ancak, diğer moduslarla karşılaşmalarında farklı amaçları önceleyen “fatihlerin” denkleme girişi ile bu denge bozuluyor. Kaotik ve sömürüye imkan sunan yeni düzen tüm moduslar için bir tehlikeye işaret ediyor.
Filmin zaman zaman kullandığı western estetiği Sam’ların sömürgeci ve fethetmeye gelmiş kaba tavrı ile örtüşüyor. Bal Ülkesi yerlilerin gözünden bakan ve yerlilerden yana taraf olan bir western olarak görülebilir.
Sinemada sarı, zaman zaman Antonioni ‘nin kullandığı gibi zehri ya da hastalığı işaret edebilir, ancak Bal Ülkesi’nde başta bal, güneş ve Hatice üzerinden onarmayı, iyileşmeyi, umudu, bereketi, sürekliliği ve sürdürülebilirliği temsil ediyor. Filmin olumlu duygular uyandırmaya kalktığı sahnelerde hep sarı en önde, en baskın renk: arı, bal, muz, güneş, gece lambası, başaklar... Sarının başta Hatice’nin sarı bluzunu değiştirmesi ile filmden uzaklaşması ile film tonunu değişiyor ve anlatının yapısı dönüşüyor.
Prometheus’un kelime anlamı “önceden gören” ve o titanlardan bir kahin; film de Hatice karakterine bu pencereden bakıyor – ve günümüz insanından onu ayırıyor. Prometheus’un Olympos dağından ateşi tanrılardan alıp/çalıp insanlara indirmesi ile Hatice’nin dağdan doğanın kalbinden bal alıp insanlara indirmesi birbirleriyle örtüşüyor - Spinoza “deus sive natura/tanrı ya da doğa”der; ikisini denkler. Sam ailesi, dünyaya bakışları, öncelikleri, üremeleri (5 yılda 5 çocuk), aralarındaki hiyerarşi ve getirdikleri medeniyet ile öyküde insanlığı temsil ediyor. Köye gelişleriyle arı ve balı sahiplenişleri, türcü sömürüye ve doğaya hoyratça yaklaşıma cevaz veren yaklaşımlarıyla kalıba tam oturuyorlar. Bozdukları düzenin sonuçları ile terki diyar etmelerine bakınca insanlık tarihi ve film arasında bir bağ kurulabiliyor. Ateşi kaybeden insan gibi Samlar da balı arıları tehlikeye atıyorlar – ateş/bal, Prometheus hikayesinde bilgiyi ya da anlamı işaret ediyordu. Anlamı kaybedenin dünyası donar ya da kurur... İnsanlık dünyaya geldiği gibi gitmek zorunda kalır. Bal Ülkesi, döngüsel bir bakışı var ve bu bakış da Spinoza’nın tekrar, aynının yeniden oluşu değil farklı tekrarıdır görüşüne paralel...
Puan:
Puanlama, 10 üzerinden yapılmıştır ve tamamen kişisel tercihlere dayanmaktadır. Notun belirlenmesi için kullanılan kriterler tamamen keyfi bir biçimde oluşturulmuş ve bu kriterlerin ağırlıklandırılmasında da benzer bir metodoloji kullanılmıştır. Puanlar, kategoriktir.
Siz ne Düşünüyorsunuz? Filmle ilgili tartışma sayfasına ulaşmak için tıklayınız.
Çok seslilik her zaman daha iyi