Beuys (2017)
Yönetmen: Andres Veiel
Yıldızlar: Joseph Beuys
Bence:
İki dünya savaşının modernizmin kolunu kanadını kırdığı, Adorno’nun “Auschwitz’ten sonra şiir yazmak barbarlıktır” dediği dönemler... Büyük ideallerin yıkılıp, toplumun beraberce sahiplenip içselleştirmesinin beklendiği mutlak doğruların- "aklın yolu birdir"lerin- yerlerini çok merkezliliğe, çok kültürlülüğe bıraktığı; bireysel perspektifin önem kazandığı, post-modernizmin bir olgu olarak ortaya çıktığı 60’lar 70’ler... Bu dönemde -hatta 2. Dünya Savaşı başladığından beri- sanatın başkentinin Avrupa’dan ABD’ye, New York'a, taşındığı iddiası ABD’de doğan Pollock’lu Rothko’lu Soyut Ekspresyonizm akımı ve ABD’de yükselen Lichtenstein’lı Andy Warhol’lu Pop Art ile desteklenir.
Ancak New York’un tek başına yeni merkez olduğu iddiası abartılıdır; her şeye baştan başlamayı ve sanatta duygudan ve kişisel ifadeden uzak durulmasını öneren Zero grubu Almanya’da ortaya çıkar – Zero etkisiyle yine Avrupa’da Yves Klein’lı Fransız Neo-Realistler ve Manzoni’li İtalyan Azimuth grubu doğar. Gerhart Riechter, Bazelitz ve Anselm Kiefer’in toplumsal bellek işleri yine Almanya çıkışlıdır. Aynı dönemde Alman figüratif resmi ABD’den dönen soyut resme karşı yükselir. Avrupa hala yeni akımlar üretmekte güçlüdür ve bir eski Luftwaffe (Alman Hava Kuvvetleri) pilotu günümüz çağdaş sanatının şekillenmesinde bu adı geçen büyük sanatçıların hepsinden büyük etki yapacaktır. Beuys (2017) bu büyük sanatçının belgeseli...
İlk gösterimini Berlin Film Festivali’nde yapan Beuys (2017); Duchamp’ın 20.yy başında Çeşme’yle ve daha sonrasında “hazır nesneler”i ile yarattığına benzer büyüklükte bir etkiyi 60’lı ve 70’li yıllarda yaratan Joseph Beuys’un hayatı, sanatı, sanattan anlaşılan şeyi nasıl değiştirdiği ve bu nevi şahsına münhasır figürün politik ve kültürel etkisi üzerinde yürüyor.
Joseph Beuys bir alman; belgesel de alman yapımı olunca; yönetmen Andres Veiel izleyicinin Beuys’a, işlerine ve etkisine bir aşinalık taşıdığı varsayımı ile yola çıkmış. Günümüzde Joseph Beuys’un işlerine niye büyük bir değer atfedildiğini, günümüz sanatına etkisini, nasıl çığır açan bir karakter olduğuna değinmemiş – niyesine değinmeyip, sadece nasıllar üzerinden yürümüş. Belgesel bu haliyle bir tanıdığı, en iyi arkadaşa çevirmek istiyor denebilir. Amerikan tarzı -hiç bilmeyen birine anlatıyor gibi yapmak- yerine, büyük resmi en baştan şöyle bir çizmekten vazgeçip, buradan kazandığı zamanı Beuys'un işlerine tek tek eğilmeye, hamlelerinin kültürel etkilerini göstermeye harcamayı tercih etmiş. Şeytan ayrıntıda gizlidir mottosuyla, detaylarla uğraşmış.
Beuys Sosyal Heykel diye bir kavram ortaya attı. Buna göre devrimsel değişim ancak evrensel insan yaratıcılığını harekete geçirmekle mümkündü. Bu kavram altında yaptığı işlere en büyük örnek Kessel şehrinde gerçekleştirdiği 7000 Meşe isimli işidir. Bu zamana yayılan, çevreci ve eko-şehirciliği de içine alan "süreç işi" için 7000 bazalt sütunu şehir merkezine yığdı. Sonra bu bazalt sütunları şehrin sakinleriyle beraber yanlarında bir meşe fidanı ile şehrin dört bir yanına dikti. Taş sütunlar sabitken zamanla fidanlar büyüdükçe şehrin sosyal alanları bir fiziksel, spritüel ve metaforik olarak dönüşüme uğrayacak ve bu tüm topluma seslenen bir Sosyal Heykel yaratacaktı.
Yönetmen Andres Veiel büyük bir Beuys hayranı ve bu hayranlığı sebebiyle sahneyi elden geldiğince Beuys’a terketmiş. Belgesele kendi imzasını atma peşinde koşmak yerine Beuys’u sahnede tutmuş. Ondan daha ilgi çekici olmaya çalışmak gibi nafile bir çabaya girmemiş, görünmez kalmayı tercih etmiş.
Belgeselin tamamına bakınca mükemmel bir arşiv çalışmasının ürünü olduğu anlaşılıyor, ancak editing’i biraz dağınık. Veiel, herhangi bir zaman çizelgesi koymayıp zamansız bir yapıyla Beuys’u işleri üzerinden anlatarak bir giriş yapıyor, ancak ilk yarının ortalarından itibaren belgesel tamamen kronolojik bir anlatıma dönüyor. Beuys (2017) begeselini izlemeden Beuys’la tanışmış olmak, belgeselden alınacak keyfi artıracaktır.
Gençliğinde, Hitler Gençliği üyesi Joseph Beuys’un II. Dünya Savaş’ında Luftwaffe’de pilotken 1943 yılında Kırım yakınlarında, bir iddiaya göre düşman ateşiyle, bir iddiaya göre kar fırtınası yüzünden uçağı düşer. Beuys, şamanist Tatarların kendisini bulup yaralarını keçe içinde donyağına sardıklarını, 12 gün komada kaldığını Tatarlar sayesinde iyileştirdiğini iddia eder.
Kendi mitosunu bu pek de inandırıcı olmayan hikaye üzerinden şamanist ögelerle bezeyerek inşa edecektir. Bu kaza onun için dönüm bir noktasıdır – öyle ki bir çeşit yeniden doğuştur. Daha sonradan çokça anlatacağı ve yara izlerini hayatının sonuna kadar taşıyacağı olay için “Beni vurarak adam ettiler” diyecektir. Hikayesini zenginleştirirken Hristiyanların ikinci kere doğacağına inandıkları İsa’nın hikayesinden ögeleri de kullanır. Mesela, İsa’nın ekmek ve şarabının yerini Beuys mitosunda keçe ve hayvansal yağ alır; kendi yaralarıyla İsa’nın çarmıha gerilirken oluşan yaraları arasında bağlantılar kurar, yeniden doğuş hikayesini kullanır...
Duchamp; Çeşmesi, hazır nesneleriyle kavramsal sanatın kapısını araladıysa, Beuys da performans sanatına can verdi; bireysel tecrübelerden filizlenen sanatın evrensel ölçekte artistik, politik ya da sosyal fikirler üretebileceğini gösterdi. Faşizmin politika yapmayı tiratlarla bezeyerek, sahnelere taşıyarak estetikleştirmesine karşı komünizmin de sanatı politikleştirmesi üzerine Beuys üçüncü bir yol önerdi – bireysel mitinden beslenen sanatıyla politikayla uğraştı Yeşiller Partisi'nin kurucularındandı. Kültürel bürokrasiyle mücadelesi - yılda 10 kişi seçilen okulda her başvuranı dersine kabul etmeye başlayarak yapının duvarlarını salladı. Uluslararası Özgür Üniversite'nin ve Doğrudan Demokrasi Örgütü'nün kurucularındandı.
"Denken = Plastik / Fikir = Heykel"... Beuys, yaratıcı olmayı belli bir zümrenin tekelinden, sanatçılığı bir meslek olmaktan kurtarıp akıl sağlığı yerinde her bireyi sanatçı ilan etti. Beuys’a göre sanatçı, sadece sanatını yaparken sanatçı değildir; hayatın her anında sanatçı gibi davranmalıdır. O zaman eğer hepimiz sanatçıysak ve sanatçı sanatını yaşamının bütününe yaymalıysa... Geleceğin toplumsal düzeni herkesin katkı sağlayacağı bir sanat eseri olacaktır – Beuys'un önerdiği üçüncü yol da buydu.
Performans sanatının ve çevresel sanatın temellerine bakınca kaçınılmaz olarak Beuys görülür. Bireysel perspektiften toplumsal etkiler yaratabilecek işler çıkabileceğini göstermiştir. Sadece, tuval ve heykel gibi nesneler üzerinden kendini ifade edebilen sanatın sınırlarının yıkılmasında Beuys’un ve içinde bulunduğu Fluxus akımının etkisi büyüktür. Sanat ile hayat arasındaki çizgiyi bulanıklaştırır. Modern sanatın, çağdaş sanata evriminde Beuys en baskın karakterdir. 01saat46dakika. Yeni Yollar - Almanya'dan Yepyeni Filmler Programı- İstanbul Modern Müzesi
Puan:
Puanlama, 10 üzerinden yapılmıştır ve tamamen kişisel tercihlere dayanmaktadır. Notun belirlenmesi için kullanılan kriterler tamamen keyfi bir biçimde oluşturulmuş ve bu kriterlerin ağırlıklandırılmasında da benzer bir metodoloji kullanılmıştır. Notlar nümerik değil, kategoriktir.
Siz ne Düşünüyorsunuz? Filmle ilgili tartışma sayfasına ulaşmak için tıklayınız.
Çok seslilik her zaman daha iyi!
Bonus:
Pablo Picasso: Sanatın amacı evleri dekore etmek değildir. Sanat düşmana saldırmak ve kendimizi korumak için bir savaş aracıdır.
Esas soru: Düşman kimdir?