Bizim Çağımız - Nuestro Tiempo - Our Time (2018)
Yönetmen: Carlos Reygadas
Oyuncular: Carlos Reygadas, Natalia Lopez, Phil Burgers
Ödüller: Venedik F.F. - Altın Aslan (Aday), Sao Paolo F.F. - En İyi Yabancı Film, Havana F.F. - En İyi Yönetmen
Bence: Sevgi ya da nefret duymanın makul, ama kayıtsız kalmanın zor olduğu Meksikalı yönetmen Carlos Reygadas, daha önce Sonsuz Işık ile Cannes’dan Juri Ödülü, Karanlıktan Aydınlığa ile En İyi Yönetmen Ödüllerini almıştı. Bizim Çağımız ile de Venedik’te Altın Aslan için yarıştı. Zaman, ilişkiler, ölümlülük ve dönüşümün sonuçları üzerine düşünmeyi seven Reygadas, Bizim Çağımız’da ilişkilerin sınırları, ilişkilerde özgürlük ve sorumluluk alanları arasındaki dengeler, zamanın ruhunun işlevlerinin çoğundan sıyırdığı evlilik kurumu ile yeniden kendini tanımlamaya çalışan ilişkiler üzerine düşünüyor. Bireyleşme, sahicilik ve göreciliğin hükmünün sürdüğü ve tortusunun gün be gün kalınlaştığı bir paradigma içinde birey nasıl çift olabilir, herhangi bir problem karşısında nasıl çift kalabilir üzerine tartışıyor. İlişkiler ve beraberliklerde bir doğal denge oluşabilir mi yoksa ilişki doğası gereği bir tür kendinden vazgeçiş mi? Yoksa, işlerin kötüye gitmesi bir tür yoluna girmesi mi?
Bu soruları tartışmak ya da en azından tartışılmasına zemin hazırlamak için oyuncu olarak da kendisinin canlandıracağı bir manipülatif erkek, bir eril pataloji etrafında bir olay örgüsü kurgulamış. Bu hikaye üzerinden de açıktan patriarkal kültürle ve yarı örtük bir biçimde akılcılıkla bir kez daha hesaplaşıyor. Hikayenin merkezinde Doğu Meksika kırsalında bir çiftlik sahibi şair Juan ve karısı Esther’in açık evliliği ve bu paktın test edileceği üçüncü köşe olarak atlara fısıldayan Amerikalı Phil var. Reygadas; aşk ve sahiplenme, gönüllü paylaşım ve kontrol, spirituelizm ve varoluşçuluk, Apollon ve Dionysos, araçsal akıl ve amaçsallaştırma gibi pek çok karşıtlık ile tartışmasını zenginleştirmiş. Reygadas, önceki filmlerinden taşan tartışmaları da toplayıp filmin merkezine kendisini yerleştirmiş: Öyle ki merkez karakteri kendisi, eşini de kendi eşi – ve önceki filmlerinin kurgucusu- Natalia Lopez, Juan ve Esther’in çocuklarını da kendi çocukları oynuyor. Ve tabii senaryo da Reygadas’ın kaleminden… Ve bu defa kurgu da… Ancak izleyenin filmi edinmesine ve tartışmaya kendi zihniyle katılmasına izin verecek kadar izleyiciye alan – muğlaklık ve gizem- bırakmış. Filmin ana tartışmayı besleyen pek çok tartışma masasında filmin aldığı pozisyonu anlasak da - zaman zaman sezsek de – Reygadas, tartışma düğümlerine Gordion gibi kılıç vuracak kadar tanrısallaşmamış.
Bizim Çağımız, çocukları kendine aracı yaparak izleyiciyle doğrudan konuşuyor. Film, çamurlar içinde bir gölde oynayan çocuklarla açılıyor: Filmin açılışını (filmevrenin doğumunu), ilk sahnedeki çamur-yaratılış ilişkisi, doğum-vaftiz-gölden çıkan çocuklar ilişkisi ile beraber düşününce film daha en başından çocuklarla özel bir ilişki kuruyor. Açılış sekansında bir sahnede Bizim Çağımız, çocukları suyun üzerinde yürüterek – çocukların (tanrının oğlu İsa gibi) suyun üzerinde yürüyormuş gibi gözükeceği bir mizansen kurgulayarak – çocuklara filmevrende yarı tanrı-yarı elçi rolünü zaman zaman oynayabilecekleri bir kudret bahşetmiş. Hristiyan mitolojisine yapılan bu referanstan hareketle; filmdeki çocuklar “yaratıcı olarak film”in kendisinin çocukları, çocukların sözleri de zaman zaman filmin kendi sözleri olacak… Bizim Çağımız’ın hem içerik olarak hem biçimsel olarak postmodern bir tavrı var: kısa mesajlar, iç sesler, elektronik postalar, günlük kayıtları, mektuplar gibi farklı medyanlar üzerinden seslenirken, dış ses olarak da bir çocuğun ağzından izleyiciyle konuşuyor. Film boyu güvensizliğin, manipülasyonun, aldatmacaların, kusurlu ve kusurlarının izleyiciyle ilişkideyken bile farkında olan hem karakterlerin hem filmin ortasında kalan izleyiciye film bir güvenli liman vermek istemiş. Film çocukları burada kullanıyor, onlara ihtiyaç halinde izleyicinin şüphe duymadan güvenebileceği tanrısal bir ses vermiş. Gene böyle bir gereklilik anında çocuk dış ses izleyiciye seslenirken Juan’a “orospu çocuğu” diyerek, filmin anlatı perspektifini açık ediyor. Juan, araçsal aklıyla geleceği görmekten uzak, manipülatif bir aşağılık adam. Daha sonra birebir aynı küfrü, yine Juan’ı hedef alacak biçimde, bir aydınlanma yaşamış Esther’in ağzından bir kez daha duyacağız ve bu aydınlanmanın hakiki bir aydınlanma olduğundan, bir yanılsama olmadığından filmin o zaman kadar oturttuğu bu oyun sayesinde şüphe duymayacağız. Bir başka sahnede, film Juan’a bakışının bir kez daha altını çizmek istiyor- olur ha film belki Amerika’da gösterilir diye düşünmüş de olabilir ve kendi çocuğu kara gömlekli ve büyük gölgeli -karanlık tarafa geçmekte olan- Juan’a “pis kokuyorsun” diyor.
Film açılışını sadece çocukları kendi dili yapmaya harcamıyor; ilişkilerin yaşla – ve günümüz kültürüne maruz kalmakla - evrimi üzerine fikrini bir imgesel kısa hikaye ile söylüyor. Film, yaşı yukarı saydıkça gözlenen insani düşüşü göstererek başlıyor. Çocukların günahsız ağızlarına kendi kelamını koyan film; çocukların çamurdaki neşesini, enerjisini rahatlığını araftaki ergenlere bahşetmemiş – düşmeyle beraber azap da yavaştan başlıyor. Bizim Çağımız, ergenler arası ilişkilerden yetişkinlere doğru yürüdükçe adım adım cehennem kapılarına dayanıyor. Böylece açılış sekansında olay örgüsünün yönü hakkında pek bir şey söylememesine rağmen, kendisine cehenneme doğru bir eğilim kazandırmış ve geçmişin ilişki kalıplarına bugünün güncellemelerine dair bakışı ile ilgili bir tavır ortaya koymuş oluyor.
Aklı temsil eden, nizam getirici Apollon ile duygularla daha yakın ilişkide, id’in temsilcisi Dionysos’un mücadelesi filme sinmiş. Bu bağlamda film, atlar ile boğaları birbirinin karşısında konumlandırıyor: doğal hallerinden, hormonların güdülemesinden kurtulamamış, evcillikten uzak -ancak zaman zaman tutsak- boğalar bir taraftayken; kendileri düzene çoktan teslim olmuş, artık boğaları kontrol altında tutmakta kullanılan atlar diğer tarafta... Doğanın düzenlenmiş bir biçimi olarak görülebilecek çiftlik sahibi Juan, hayatında hareket eden her şeyi kontrol etmeye çalışırken - gücü yetmediğinde manipülasyona başvururken; Dionysos ile daha yakın ilişkideki Esther kendine yakışacağı biçimde aşık olup Juan’ın oyunu bozarak karşı uça yerleşiyor. Juan-Esther ilişkisi, cümlelerinin sonlarındaki mekanik “aşkım”larıyla, bir algoritmadan çıkma gibi gözüken “ben de seni”leriyle, soğuk-sıralı-planlı sevişmeleriyle, moderniteyi çağrıştıran planlılığıyla, sadakatsizliği bile önden kurallara bağlayan düzenliliğiyle apollonik bir ruh taşırken, Esther-Phil ilişkisi şehveti, istikrarsızlığı, esrikliği, salınımları ve dengesizlikleriyle tam bir dionizyak bir karakter barındırıyor.
Phil ile Juan’ı film ilk kez beraber gösterdiğindeki selamlaşma bir dostane jestin ötesinde karşılıklı bir güç gösterisi; Juan ve Phil, orada bir bilek güreşi pozu veriyorlar. Üstüne Juan, Phil’e “içki mi içtin sen?” sorusu mizanseni tamamlıyor- Dionysos/Bacchus’un aynı zamanda şarap tanrısı olduğunu hatırlayalım. Üzerinde zırhlarla atların boğalarla mücadelesine de çiftliğin yük katırının boğa tarafından öldürülmesine de boğanın uçurumdan düşmesine de bu pencereden bakmak gerek: Bizim Çağımız’ın sinematografisi, gücünü hoş manzaralar eşliğinde verdiği nefeslerden, eslerden değil; doğayı da insanın onu düzene koyma gayretlerini de anlatı öğesine dönüşmesinden ve bunları filmin tartışmasına ekleyebilmesinden alıyor. Filmin en büyük kaslarından biri Reygadas’ın, görüntü yönetmeni Diego Garcia (Yangın Yeri – Wildlife (2018)) ile beraber yarattığı, hem anlatıya hem tartışmalara müthiş bir katkı sağlayan güçlü sinematografisi…
Film, doğa, gelenek, modernite arasında – yayılan değil – sıkışan bir alanda kendisini kuruyor. Filmin sonuna doğru modernite eleştirisi iyice ayyuka çıkıyor; film, ölmekte olan bir spiritüel kanser hastasını, yalnız -tanrısını ve büyücülerini kaybetmiş- her şeyi ve herkesi araçsallaştırmaya ve projelendirmeye hazır apollonik karakterine- iç huzuru bağlamında -tercih ediyor. Bilinmezliğin ve yalnızlığın dehşetinden korkusunu dışarıya vuruyor ve bu fikrin soğukluğunu hissediyor. Kaderin oyunlarıyla kendi tercihlerimiz arasında bir gerilim yaratıyor.
Reygadas; köşe taşlarından, sıralı sorular ve anahtarlarından, kader değiştirici bükümlerden müteşekkil bir olay örgüsü oluşturmak yerine, bir gündelik akış yaratıp zihinleri buna uzun süre maruz bırakarak tek parça bir manzara oluşturmayı tercih etmiş. İzleyici zihnine ayrı ayrı fırça darbeleri ile adım adım bir resim çizmiyor; bunun yerine izleyici zihnini, uzun pozlamaya maruz kalan eski fotoğraf makinelerindeki alimünyum bromür levhalar gibi görüp onu filmevrenindeki gündelik ve sıradan ile uzun uzun pozluyor. Reygadas, filmzaman aktıkça resmin bütünü, yavaş yavaş ama aynı anda belirsin istemiş ve bu tercihi ile de filmin süresi üç saati bulmuş.
Puan:
Puanlama, 10 üzerinden yapılmıştır ve tamamen kişisel tercihlere dayanmaktadır. Notun belirlenmesi için kullanılan kriterler tamamen keyfi bir biçimde oluşturulmuş ve bu kriterlerin ağırlıklandırılmasında da benzer bir metodoloji kullanılmıştır. Puanlar, kategoriktir.
Siz ne Düşünüyorsunuz? Filmle ilgili tartışma sayfasına ulaşmak için tıklayınız.
Çok seslilik her zaman daha iyi
Bonus: Bizim Çağımız’ın harika görüntü yönetmeni Diego Garcia’nın elinden çıkma Yangın Yeri – Wildlife (2018) üzerine de yazmıştım. Filmin posterine tıklayarak yazıya ulaşabilirsiniz.