Boyalı Kuş - The Painted Bird (2019)
Yönetmen: Václav Marhoul
Oyuncular: Petr Kotlar, Stellan Skarsgård, Harvey Keitel
Ödüller: Venedik F.F. - Unicef Ödülü
Bence: Jerzy Kosinski’nin aynı adlı romanını Çek yönetmen Vaclav Marhoul beyaz perdeye uyarlayıp yönetmen koltuğuna oturmuş. 35mm siyah beyaz çekilen film ikinci Dünya Savaşı’nın sonlarında, savaşın başlarında kaçan ailesi tarafından yaşlı bir koruyucu anneye bırakılan bir çocuğun zorunlu yolculuğunu /oradan oraya savruluşunu ve yol boyu evrimini anlatıyor. Filmin ve kitabın adının neden Boyalı Kuş olduğunu film sert biçimde görselleştirilmiş – bir köylü yakaladığı kuşu boyayıp sürüsüne dönmesi için serbest bırakıyor; boyalı kuşu sürüdekiler didikleye didikleye telef ediyorlar. Dönem böyle; farklıysan başın büyük belada ve çocuk da farklı...
Filmin varlık nedeni savaşın tadını izleyiciye uzatmak ancak bunu bir drama veya bir öznel deneyim dolayımıyla değil daha doğrudan yapmaya çalışıyor. Daha ilk sahneden yol boyu nasıl bir tona ihtiyacı olacağını, nasıl bir kanalın peşinde olduğunu izleyiciyle paylaşıyor. Film, Doğu cephesinde savaşın son yıllarının bireyi umursamayan, farklılığa tahammülsüz savaş havasını solutmak istiyor; bunun için de izleyiciyi sinema koltuğunda oturmanın rahatlığından tamamen koparmak gerektiğini düşünüyor. O koltuğu –rahatlık açısından- dişçi koltuğuna çevirmeye çalışıyor ve bu yola çıkmaya hazır olmayanları elemek için daha filmin ilk sahnesinde izleyiciyi test ediyor. Her salonda ilk sahnede filmi bırakacaklar olacaktır diye tahmin ediyorum.
İsimsiz asker anıtlarındaki asker, belli bir kişiyi işaret etmeyip savaşan tüm askerleri temsil ettiği gibi filmdeki çocuğun da adı yok. Bu durum onu bir dramanın aktörlüğünden sıyırıyor; o tüm insanlığı ve farklılığı temsil edecek bir yükleniciye dönüştürüyor. Çocuğun belli bir karakter taşımaması herkesi temsil ediyor olması drama unsurunun azalması demek; film de bunun karşılığını verilmiş – Primo Levi-vari bir tavırla - çocuk ağlamıyor, sızlanmıyor, başına gelenleri kişiselleştirip filmi dramanın sahasına sokmuyor. Boyalı Kuş, bu sayede izleyiciye savaşın tadını bir kişinin acısı üzerinden değil tam aksine kişisel yaklaşımlardan azade, dolayımsız bir biçimde tatmanın fırsatını sunuyor.
Film zor; izleyicinin üzerine estetik olarak fazla fazla geliyor ama psikolojik bir eziyetten bahsedemeyiz; kolayca melodramdan kopuş sayesinde film hem savaşa yaklaşabileceği kadar yaklaşmış hem de duygusal olarak bir işkenceye maruz kalmadan izlenebilir kalabilmiş. Yanlış anlaşılmasın filmin evrenini kurarken kullandığı dehşet verici sahneleri var, ama bu sahnelerin duygusal bir boşalma ile bilincin kapanmasının, izleyicinin kendine dönmesinin önüne geçen bir anlatısı var.
Film, kötülükten bağımsız hale gelmek için içindeki askerlerle de belli bir itinayla ilgilenmiş. Kimseyi aklamadan özellikle gaddarlıktan uzak tutmuş ki acı tadı bireysel kötülüğe yüklemeyelim. Böylece, filmdeki her tadı savaşın ortak ruhuna (tinine) yükleyebilelim. Bence Boyalı Kuş harika bir film ve ben izlediğim için çok memnunum ancak kimseye mutlak olarak önerilecek bir film değil, riski her izleyici kendisi almalı...
Puan:
Puanlama, 10 üzerinden yapılmıştır ve tamamen kişisel tercihlere dayanmaktadır. Notun belirlenmesi için kullanılan kriterler tamamen keyfi bir biçimde oluşturulmuş ve bu kriterlerin ağırlıklandırılmasında da benzer bir metodoloji kullanılmıştır. Puanlar, kategoriktir.
Siz ne Düşünüyorsunuz? Filmle ilgili tartışma sayfasına ulaşmak için tıklayınız.
Çok seslilik her zaman daha iyi!