Climax (2018)
Yönetmen: Gaspar Noé
Yıldızlar: Sofia Boutella, Romain Guillermic, Souheila Yacoub
Ödüller: Cannes F.F. - Sanat Sineması Ödülü, Neuchetel F.F.- En İyi Film, Sitges F.F. - En İyi film
Bence: Geri Dönüş Yok – Irrevesible (2002), Boşlukta - Enter The Void (2009), Aşk-Love (2015) ile zihinlere kazınan ve herkesin kendisine karşı müspet ya da menfi güçlü duygular beslediği, Yeni Fransız Aşırılığı’nın poster çocuğu Gaspar Noé izleyicisine derin bir sinematik deneyim duyumsatıyor... Bu yolda ayağına dolanacak bir hikayeden vazgeçebilmiş. Noé, kıvrak ve dolambaçlı bir senaryodan kaçarak, özdeşleşecek kadar tanıyabileceğimiz karakterlerden de uzak durarak yatırımını başka yere yapmış – strateji; yapmayı seçtiklerimizden ziyade, amaca uzanmak için nelerden vazgeçtiğimizdir.
Film izleyiciyi götürmek istediği yere ulaştırmak için ruhuna işlemiş nihilistik-cehennemi bir çift motorlu araç kullanıyor: Noé zevki görselleştirdiği bir sahnenin hemen üstüne, tüm sahneyi ve içindekileri cehennemin içine döküyor, sonra aynı sahne fırtınada batıp çıkan gemi burnu gibi yeniden yükselebiliyor ve bu döngü film boyu tekrarlanarak izleyicinin kalın derisini yumuşatıyor – Noé’nin artık kolayca nüfuz edebileceği bir hale getiriyor. İzleyicinin, Noé’nin duyumsatmaya çalıştığı tecrübenin içine Noé’nin kurduğu sırayla girip kademe kademe gömülmesini, sonunda kaybolmasını önemsediğimden öyküyle ilgili tek kelime etmekten imtina ederim ve size de fragmanı bile izlememenizi tavsiye ederim.
Noé’nin filmi, bir yönüyle yüksek dozda LSD tecrübesini duyumsatırken diğer yandan superegosu baskılanan insan doğasını incelemek veya ifşa etmek için izleyiciyi günümüz sosyal gerilimleriyle tohumladığı ve hedonizmiyle kırmızı bir ton kattığı sahnenin merkezine, bir şiddet ve cinsellik sarmalına atıyor. Film kendi evreninde havada asılı kalmasın diye, belli belirsiz bir tarihsel arka plan filmin dokusuna yerleştirilmiş ve film bu arka plana hafifçe teyellenmiş. Bu belli belirsiz kayış filmin esnekliğinden pek bir şey çalmadığı gibi Climax’i havada beliren ateş topu muğlaklığından kurtarıyor. En temel güdülerin hüküm sürdüğü halüsinatif bir cangılda en ilkel etkileşimler yaşanırken, Climax tüm ögeleriyle izleyicinin duyularını esir alacak ağırlıkta bir sinematik tecrübeye dönüşüyor.
Müzikler ve koreografiler hem başlı başına harikalar hem geniş anlamıyla anlatıya katkı sağlıyorlar. Filmin girişinde filmin temposunu ve tonunu belirliyorlar ve izleyiciyi aksiyon başladığında çıkacağı hıza ısındırıyorlar. Tek plan giriş, izleyiciyi temponun en üst vitese çıktığı yüksek ivmeli sekanslara hazırlıyor, böylece izleyici bu sarsıcı tecrübeye bir nebze olsun hazırlanıyor ve bir an olsun filmden kopmaması için zemini kuruyor.
Sarsıcı içeriğinden bağımsız bakınca duyumsatmak ve izleyici zihninde yaratmak istediklerini hemen hemen tamamen sinemaya özgü araçlar vesilesi ile yaratmayı başarması her türlü övgüyü hak ediyor. Noé, insanı yine uç koşullara fırlatıp ampirik bir deney, hatta bir tür simülasyon yaratmış. Her izleyici Noe’nin kurduğu düzenekten geçip kendi film evreninden farklı kapıdan çıkacak, bu haliyle üzerinde anlaşılması zor bir film. Noe’nin tercihleri ve yatırımları -dar anlamıyla- anlatıyı ikinci planda bırakması kimi izleyiciyi zorlayabilir ve kimi anlatı kovalayan izleyicide bir sinematografi pornosu yargısına ulaştırabilir. Yine de bir hikaye peşinde iz sürmek isteyen izleyici için gevşek ve derinden akan alegorik anlatıyı yakalamasına yardımcı olacağını düşündüğüm bir ipucu vereyim: Çocuğun adı Tito; tarihsel bakalım ve onun filmdeki hikayesinin filmin büyük kırılma anlarıyla olan paralelliğinin peşinde olalım. Tito’nun elinden tutarken, filmdeki karakterlerin geçmişleri ve milliyetlerini unutmadan Noe’nin selinin sürüklediklerinin arkasına takıldığımızda, yüzeyin hemen altında keşfedilmeyi bekleyen bir patika bulmak mümkün. Bu izlek, koyu anlatı sevenleri ne derece tatmin eder bu muamma…
Filmin tartışması için imgesel bir zemin kurması ve esas mücadelesini bu alanda yapması, bizim tartışmaları kavramlara karşılık gelen kelimeler üzerinden yapmaya alışık zihnimizde bir çatışmaya neden oluyor. Film esnasında bu imgesel alandaki tartışma katılmamıza rağmen, bu tartışmayı doğrudan kelimelere dönüştürüp bilincimizle bir kez daha üzerinden geçmeye kalktığımızda avucumuzda fazla kelime kalmamasıyla filmle olan ilişkimizi gözden geçiriyoruz. Başka bir ifadeyle; kurulan imgesel tartışma alanının dışına çıkıp bu tartışmayı düz yazıya dönüştüremedikçe, filmden apolet sokma yoluna gidiyoruz. Ancak sinemanın esas gücü - kendine has kasları- imgesel alanda, bu alanda tartıştıklarını kavramsal alanda işleyip filme perde dışında ta kavramsal alandan yaklaşmak bence en doğrusu. Benim için Climax harika geçtiğini düşündüğüm filmekimi sonbahar film günlerinin, Cuaron’un Roma’sı ile birlikte en iyi iki filminden biri oldu. Tekrar izlemek için sabırsızlanıyorum. İleri seviyede rahatsız edici sahneleri olduğunu hatırlatarak kendini “çok empatik” bulan izleyicileri uyarmış olayım.
Puan:
Puanlama, 10 üzerinden yapılmıştır ve tamamen kişisel tercihlere dayanmaktadır. Notun belirlenmesi için kullanılan kriterler tamamen keyfi bir biçimde oluşturulmuş ve bu kriterlerin ağırlıklandırılmasında da benzer bir metodoloji kullanılmıştır. Notlar nümerik değil, kategoriktir.
Siz ne Düşünüyorsunuz? Filmle ilgili tartışma sayfasına ulaşmak için tıklayınız.
Çok seslilik her zaman daha iyi!