Dokunma Bana – Touch Me Not (2018)
Yönetmen: Adina Pintilie
Yıldızlar: Laura Benson, Tómas Lemarquis, Christian Bayerlein
Ödüller: Berlin F.F. – Altın Ayı Ödülü
Bence: Özgünlüğü, güçlü anlatımı, herkesin kaldıramayacağı cesareti, kelimelerin ulaşamayacağı alanlara burnunu sokan sinematik dili, insanın kendisini sınırlayan kabullenişleriyle kavga eden tavrı, sarsıcılığı ve hepimizi ilgilendiren büyük etki alanıyla Dokunma Bana Berlin Film Festivalinden Altın Ayı ödülü aldı. Hikayesinin merkezinde, kendisine dokunulmasına dayanamayan, büyük bir yakınlık ve samimiyet sorunu yaşayan ellisini aşmış Laura var. Romanyalı Yönetmen Adina Pintilie, Laura’nın seksüel dürtülerini, zihninin ve vücudunun çalışma prensiplerini; özelde kendisinin, geniş perspektifte genel olarak insanın işleyişini, dış dünyayla ilişki kurma ve tecrübe yaratma biçimlerini keşfederek; kendini tanıyarak bu sorunu aşma çabası üzerinde dolanıyor. Laura üzerinden giderken, kendi felsefi yaklaşımını izleyiciyle tartışmak için kendine de alan açıyor... Laura; terapi ile, türlü türlü jigololar ve eksantrik farklı farklı karakterlerle alışılmadık seanslar ile, bir vücut farkındalığı atölyesine göz ve kulak misafirliği ile; bir aydınlanmanın, kendini keşfetme üzerinden tedavinin peşine düşüyor.
Pintilie, filmin hikayesini biraz arkaya alarak koştuğu alanda ayağına dolanmasını engellemiş, hikaye daha çok girmek istediği odalara anahtar olmuş, zaman zaman iddialarına kanıtlar sunmuş. Filmini bir nedensellik silsilesine bağlı kendi sesi olmaktan çıkartmış ve izleyici ile tartışabildiği bir tecrübe alanına dönüştürmeyi başarmış. Kelimelerle, kitaplarda yazıyla, müzakerelerde münazaralarda sözle ama kelimeler üzerinden aramızda dolaştırdığımız fikirleri/kavramları/anlayışları daha melodik, daha estetik bir sinematografik kanalla bir daha seslendirmenin de ötesine geçmiş; daha önce söylenmemişlere sinema diliyle can verme derdine düşmüş… Dokunma Bana; fikirleri, keşifleri, düşünceleri; işlemek, aktarmak, çoğaltmak ve tartışmak için kelimelere olan bağımlılığı aşabilen işlerden… Kelimeleri art arda sıralayarak ulaşılamayacak alanlara sinema diliyle giriyor.
Kültürün, ailenin, toplumsal birlikteliğin her türlü alt kümesinin içinde yaratılıp dayatılan sınırlar, oluşturulan normlar ve konfor alanları, norm-dışı kalanlarla toplumun nasıl ilgilendiği, bireyin toplumsal dinamiklere uyumlanırken ya da tepki gösterirken koyduğu ayraçlar, bireyin dışarıdan saklanmak için kurduğu bariyerler; hepsi Pintilie’nin tartışma alanı içinde kalıyor. Pintilie; kültürümüzün (günümüz tininin) gri tonlarla uğraşmak yerine yerine siyah ve beyazları tercih ettiğin, aslında yekpare olanların (örnek beden-ruh, tanrı-doğa gibi) yapay sınırlarla bölündüğünü, doğal olmayan araçlar ile parçalandığı düşünüyor. Bu bağlamda Dokunma Bana, doğamızla ters yaşamlar kurmanın, insan olmanın verdiği büyük potansiyeli daralttığını düşünerek bu sınırları kırmak, ufalamak, yıkmak, delmek, üzerinden geçmek için izleyicisini silkeleyen bir tecrübe…
Vücut farkındalık atölyesinde, aşırı vücut deformasyonu olan ancak kendi gerçeği üzerinden dış dünyayla güçlü bir ilişki kuran Alman Christian ve korkuları yüzünden dış dünyayla ilişkisi donuklaşan, kendini çoğunlukla duygusal olarak saklayan atölye partneri İzlandalı Tudor’un atölye boyu iletişimlerinden saçılanlar, özellikle Tudor’un film boyu kat ettiği mesafe Pintilie’nin cephe genişletmesine yardımcı olmuş. Spinoza’nın bir birlikle tek noktada buluşturduğu; ancak çoğumuzun ta Antik yunandan beri ayırmaya çalıştığı – tamamen ayrılarmış gibi davrandığı- beden ve ruha dair ve bunların (beraber tek bir şey ya da ayrı ayrı olarak) tecrübe yaratma ve deneyimleme kabiliyetlerine dair Dokunma Bana’nın izleyiciyi de içine alarak tartışmak istediği çok şey var.
2018’de şu ana kadar izlediğim en iyi film Dokunma Bana; ancak bunu söylerken bu filmin herkese uymayacağını da biliyorum. Pintile, zihninizin içinde bir şeyler dönüştürmek için sizi zorlamak, zaman zaman rahatsız etmek, bazı kalıpları kırmak için bazen kızdırmak, bazen kıskandırmak, bazen tiksindirmek istiyor. Bazen de yormaya çabalıyor. Yorulanı, tiksineni, sıkılanı çok iyi anlarım. Çok önemli bir başka konu da şu: Bu filmi mutlaka yalnız izleyin; sinemada yakalarsanız Dokunma Bana’ya birisiyle beraber gitmeyin. Evde izleyecekseniz kitap okuyor gibi filmle baş başa kalın. Filmi eğer beğenirseniz, bir defa izlemek yetmeyecek; büyük resme aydıktan sonra boşluklar için en az birkaç kere daha izlemek isteyeceksiniz… 02saat05dakika. 37. İstanbul Film Festivali Festival Kapanış Filmi)
Puan:
Puanlama, 10 üzerinden yapılmıştır ve tamamen kişisel tercihlere dayanmaktadır. Notun belirlenmesi için kullanılan kriterler tamamen keyfi bir biçimde oluşturulmuş ve bu kriterlerin ağırlıklandırılmasında da benzer bir metodoloji kullanılmıştır. Notlar nümerik değil, kategoriktir.
Siz ne Düşünüyorsunuz? Filmle ilgili tartışma sayfasına ulaşmak için tıklayınız.
Çok seslilik her zaman daha iyi!