Kestik! - Coupez! - Final Cut (2022)
Yönetmen: Michel Hazanavicius
Oyuncular: Romain Duris, Bérénice Bejo, Grégory Gadebois
Ödüller: Sitges F.F. - En İyi Film (Aday), Cannes F.F - Açılış Filmi
Bence: Yazıya geçmeden pek de alışık olmadığım birkaç yazı-önü uyarısıyla başlamak istiyorum: Bu yılki Cannes Film Festivalinin açılış filmi Kestik’in yeniden çekimi olduğu Japon filmi “One Cut of the Dead”i izlemediğimden kime ne kredi vermem gerektiğini tam olarak bilmiyorum, bu noktadan sonra, izleyene kadar orijinal film yokmuş gibi yapacağım. Hazanavicius’un filmi sürprizbozan vermeye az çok uygun olduğundan anlatının kendisinden pek bahsetmeyeceğim. Ancak şunu söylememde sanırım bir beis yok; Kestik -görünürde- yarım saatlik bir tek plan B-sınıfı zombi filmi çekilirken seti gerçekten basan zombilerle film ekibinin mücadelesi üzerine eğlenceli bir kovalamacayla başlıyor. B-sınıfı derken filme biraz fazla paye verdim, aslında C-sınıfı, hatta Z-sınıfı; öyle ki filmin adı baştan “Z” konulmuş sonra Z’nin artık popüler kültürde Rus savaş makinesiyle özdeşleştiğini düşünülüp (Ukrayna’daki Rus tankları birbirlerini tanısınlar diye üzerlerine yazılan büyük beyaz Z’leri hatırlayalım) filmin adını değiştirmişler.
Filmin ikinci yarısı da dayanılmaz komik; ben uzun süredir bir salonda böyle katıla katıla gülmedim. Kestik, temelde bir meta-anlatı peşindeyken anlatısını kendisini “hızlı, ucuz ve makul” olarak pazarlayan tırt yönetmen Remi (Romain Duris) etrafında örüyor. Genelde dandik reklamlar ve canlandırmalar gibi düşük kalibre işlerde çalışan yönetmene gerçek(imsi) yıldızlarla çalışabileceği bir Japon uyarlaması yapma fırsatı geliyor. Remi, filmde “Fransız Adam Driver” olarak anılan sosyal endişelerini filme eklemeye çalışarak hem genç kızların sevgilisi hem derin bir sanatçı olma hülyasındaki “yıldız 1” Raphaël (Finnegan Oldfield) ve aktristen çok bir influencer olan kabiliyetsiz “yıldız 2” Ava’ya karşı sert ve seti devamlı terörize ediyor. Filmde üretilen duygular gerçekle örtüşsün diye Remi’nin yapmayacağı yok ve bunun için de eski bir laneti canlandıracak zombileri filme çağıracak kadar ileri gidiyor. Ta ki film kendini ters yüz edene ve dinamiğini değiştirene kadar korkunç oyunculuklar, felaket bir senaryo ve türlü absürtlüklerle dolu tek plan Z-sınıfı bir zombi filmini izliyoruz.
Cannes’ın bu filmi açılış filmi olarak seçmesinin arkasında büyük olasılıkla “film yapımı”na samimi ve tevazu dolu bir saygı duruşu var. Ancak bence Kestik, bundan daha fazlası… Öncelikle Kestik, çok komik ve çok eğlenceli. Ancak, filmin eğlence kanalının sunduklarından daha değerli bir sanatsal ve fikri sinematik değeri de var: Kestik, kendi kendisine katıla katıla gülerek yaptığı uzun uzadıya refleksiyon ile; bir filmin, “filmin esas faili olarak kendi kendisini var etmesi”nin açık belgesine dönüşüyor. Film, film üretmek üzerine düşünürken kendisini hepimizin gözleri önünde yaratıyor.
Kestik, bir filmin varlık buluşunun -prodüksiyon olarak değil de tutarlı bir birlik olarak var olmasının- üzerindeki gizemin tülünü, önümüzde açık saçık kendisini düşünerek var ederek kaldırıp atıyor. Bu refleksiyonu ve kendi kendini üretme olgusunu, Kiyarüstemi ya da Fellini gibi büyüklerin bazı filmlerinde ciddiyetle ve yüksek sanat tavrıyla bir nefes gibi hissettirmelerine aslında aşinayız. Ancak Kestik, perdenin orta yerinde, kendisiyle uğraşa uğraşa, ayağa kalkıp kendisini kovalayacak kadar net ve avam bir biçimde varlığa gelişi ile varlık buluşu seyircisine tecrübe ettiriyor. Film kendi üzerine düşünürken izleyicinin gözleri önünde elleri kanlı biçimde – ama samimiyetle kahkaha atarak- kendini doğuruyor.
Filmin esas yaratıcısının filmin kendisi olması, fenomenolojiye sinematik bir anlam daha kazandırıyor; burada özne nesne ayrımı radikal bir biçimde kayboluyor. Kendine yönelen film, düşünürken ürettiği kendisiyle kendi nesnesi de aynı zamanda; film-bilinç yöneldikçe nesne olarak film-varlık kendi içinde tutarlı rasyonel bir film-evren zuhur ediyor – doğuyor; Big Bang gibi yokluktan gelip zaman, mekan (kendine özgü bir varlık alanı) ve varlık kazanıyor. Bunu yapan film-düşünce, bu defa Kestik’teki gibi bir refleksiyon (kendi üzerine bir düşünme) olunca film izleyicisine doğum anının yanında peydahlanma anını da üretimini de film-varlıkın yaratılışını da gösteriyor: Filmi yaratan film-zihinle yüz yüze kalıyor.
Kestik, doğrudan film yaratımı üzerine düşünmek yerine – mesela 8½ gibi y da close-up’taki gibi - kendi içinde bir filmi düşünüyor ve düşünürken de o düşünenin doğası gereği yaratıyor. Bunun saf refleksiyon olabilmesinin nedeni de kendi içinde düşünerek ürettiği iç filmin aynı anda Kestik’in de kendisine dönüşüyor olması – en azından büyük bir parçasına... Yani, baştan kısaca formüle edecek olursak; filmin film içinde düşündüğü film aynı zamanda filmin kendisini de yaratıyor.
Puan:
Puanlama, 10 üzerinden yapılmıştır ve tamamen kişisel tercihlere dayanmaktadır. Notun belirlenmesi için kullanılan kriterler tamamen keyfi bir biçimde oluşturulmuş ve bu kriterlerin ağırlıklandırılmasında da benzer bir metodoloji kullanılmıştır. Beğeni çok kişiseldir ve bu bölüm yazının en değersiz parçasıdır. Puanlar, kategoriktir.
Siz ne Düşünüyorsunuz? Filmle ilgili tartışma sayfasına ulaşmak için tıklayınız.
Çok seslilik her zaman daha iyi