Roma (2018)
Yönetmen: Alfonso Cuarón
Yıldızlar: Yalitza Aparicio, Marina de Tavira, Diego Cortina Autrey
Ödüller: Venedik F.F. - Altın Aslan/En İyi Film, Holywood Film Ödülleri - New Holywood Ödülü Yalitza Aparicio
Bence: Ananı da! – Y Tu Mama Tambien (2001) ve Son Umut - Children of Men (2006) ile tanınıp Yerçekimi – Gravity (2013) ile en iyi yönetmen Oscar’ını kazanan Meksikalı yönetmen Alfonso Cuarón beş yıl sonra bu defa Venedik’ten Altın Aslan alan en kişisel filmiyle izleyici karşısında... Sonda söylemem gerekeni baştan söyleyeyim; Cuarón’un hem yazıp yönettiği hem görüntü yönetmenliğini hem de kurgusunu yaptığı Roma bir başyapıt. Cuarón anılarını çağırarak “pek bir şey olmuyor- hayat oluyor” drama alt-türünün içinde işlediği her karesi konuşan filminde, sinematik dil ile yaşamın özünü damıtmakla ilgilenmiş.
60’lar ile 70’lerin Meksika’sında sınıfsal ve ırksal gerilimler yükselirken; hükümet yerlilerin topraklarına el koyup yaşam alanını daraltıyor, toplumsal tabakaların arası açılıp gelir dağılımı git gide bozuluyor ve öğrenci protestoları kanla bastırılıyordu. Cuarón, bu politik ve sosyal arka planda izleyiciyi filmine; Meksiko City’nin Roma isimli mahallesinde dağılıp yeni bir düzen bulmaya çalışan bir orta-üst sınıf beyaz ailenin hayatına, evin Meksika yerlisi (Mixtec) çalışanı Cleo’nun (Yalitza Aparicio) uydusu olarak sokuyor. Cuarón’un çocukluğu da Roma mahallesinde filmdeki benzer bir ailede, benzer türde dönüşümler ve zorluklarla geçmiş. Otobiyografik kanalın yanında dönemin sosyal çalkantılarına da yer açan film tarihi bir nitelik kazanmış. Bunlarla beraber, aile ve özellikle Cleo’nun her birey ile ilişkisi üzerinden işleyen, Cuarón’un anılarından beslenen derin bir duygusal kanalı ve tüm bu kanalları bir arada tutan harika bir sinematik anlatısı var – hemen her sahne izleyiciyle imgesel bir dille konuşuyor.
Cuarón, renklerden vazgeçerek ve siyah-beyaz görüntüyü tercih ederek kontrastın anlatımdaki ağırlığını artırmış. Yakın dönemde çekilen ancak öyküsü 60’larda veya 70’lerde geçen filmlerde, dönemin ruhunu izleyiciye aktarmak ve izleyiciyi dönemin atmosferinin sokmak için çoğunla görüntünün niteliği o döneminkine yaklaştırılıyor; bazen 35mm film kullanılıyor, bazen dönemin filmlerini anımsatacak filtrelere başvuruluyor, bazen görüntüye grain-kumlama ekleniyor. Bir biçimde görüntü manipüle edilir, ancak Cuarón yoğun karelerinin canlı, sade ve net bir dili olsun istemiş ve yüksek çözünürlüklü Alexa 65 dijital kameralar kullanmış. Filmin yönetimi öyle etkili, film duygusal olarak öyle güçlü ki; bu taze ve hayat kadar net görüntüler izleyiciyi Cuarón’un anılarına uzanıp dokunmaya, olan bitene müdahil olmaya çekiyor. İzleyicideki bu filmin içine girip tutuklulu kalma hali de filmin dramatik etkisini artırıyor.
Cuarón kadrajını çok seslilikten uzaklaştıracak yakın planlardan uzak durmuş. Küçük oynarken büyük bir etki yaratabilen Yalitza Apario’nun kurduğu duygusal kanal hep çok sesli bir kompozisyonun içinden izleyiciye sesleniyor. Cuarón, sabit kamera ile uzun çekimlerini Roma’da da kullanıyor; ayrıca kamerasını gerektiğindeki hareket ettirirken kameranın hızı, hareketinin yumuşaklığı, kameranın yüksekliği, kadrajındaki ögeler ile izleyici arasındaki mesafeyi de standardize etmiş ve kamerayla motifler yaratmış. Konuşan kadrajlarının sinematik etkisini artırmak - planlarını senfonileştirmek için 360 derece panlar kullanmış. Ayırt edilebilir bir dil oluşturmuş. Böylece, filmine uygun gördüğü tonun baştan sonra sürmesini sağlamış ve yarattığı şiirsel anlatı içindeki izleyicinin git gide derinleşmesine, eski yunan tragedya izleyicisi gibi hayattan tamamen kopup kendi hayatı dışında uzakta bir yerde bir tam tecrübe yaşamasına olanak sağlamış.
Kasting ve oyuncular arası yaratılan kimya çok güçlü, Cleo ile evin onu seven yaramaz çocuklarının ilişkisi elinizi uzatıp dokunduğunuz her şeyden daha gerçek... Cleo’nin evin yatılı hizmetlisi olarak ailenin bir yandan parçası olup, bir yandan da sosyal konumu nedeniyle bir ayağının dışarda durması hayatın orta yerinden taşınmış – yukarıdakiler/aşağıdakiler ayrımının ve temelde sınıf sorunun beyaz perdede canlanması... Esas mesleği öğretmenlik olup ilk kez kamera karşısına geçen Yalitza Aparicio’nun canlandırdığı stoik karakter oldukça sessiz olmasına rağmen, Aparicio beden dili ve küçük oynayarak aktardıklarının yoğunluğu ile filme büyük katkı sağlıyor. İlk oyunculuk deneyiminde böylesi bir şaheserin tam ortasında durup koca filmi, sinematik anlatımla beraber taşıyor.
Aynalar ve yansımalar, deniz ve yeniden doğum gibi eski okul film grameriyle anlattıklarıyla Cuarón eski ustalarla da arasında bir bağ kuruyor. Sembolik anlatımı seven Cuarón, üzerine düşülecek, ana hikayeyi de besleyen pek çok plan kurgulamış: bir oda dolusu doldurulmuş köpek başı, üzerine moloz yağan yeni-doğanlar ve çeşit çeşit memento... Ancak Roma, motif yaratacak tutarlılıkta ve güçlü kamera kullanımıyla, her karesi konuşan planlarıyla, koca hikayeleri imgesel anlatımıyla içine sığdırıveren sekanslarıyla, dönemin sosyal dokusu ile sınıfsal gerilimlerini – hatta vahşiliğini- yansıtma gücüyle ve en temel ilişki ağları içindeki en doğal etkileşimler üzerinden hayatın ruhunun peşinde koşabilmesiyle ne kadar övülse yetmez...
Cleo ile yarı mensubu olduğu beyaz aile arasındaki ilişkiyi sunuşu üzerinden Roma’nın, Meksika yerli halklarının emeğinin beyazlar tarafından istismarına romantik bir gözle bakıp, halklar arası hiyerarşik bir uyumu övmeye kalktığı ve eşitsizliği maruz gören bir perspektifi olduğu iddia edilebilir. Roma, anılar üzerinden kurgulandığından, gerçekle ilişkili olduğu zamanlarda politik doğruculuk adına gerçekten uzaklaşmamayı seçmiş. Filmin kendine en yakın karakter olarak Mixtec yerlisi Cleo’yu seçmesi ve bir Mixtec’in hayatı üzerinden dönemi okuyor olması gibi; hükumet karşısında yerliler ile öğrenciler çatışmalarında muhaliflerin yanında durması gibi, filmin niyetini ortaya koymasını açık edebildiği alanlar var.
Bu harika film, sinematik kanalının derinliğiyle kesinlikle ve kesinlikle sinemada olmalı-izlenmeli. Ancak Roma bir Netflix yapımı ve çoğu festival sinema görmeyen filmleri kabul etmiyor. Netflix’in filmin festivallere katılabilmesi için Roma’yı 30 ülkede 100 salonda 1 haftalığına gösterime sokmaya razı olduğu konuşuluyordu. Ancak NEtflix’in baskılara boyun eğerek daha geniş bir gösterim alanı ve takvimi oluşturdu: Roma, Türkiye’de 14 Aralık 2018 itibarıyla film pek çok salonda gösterime girdi. Bu filmi küçük ekranlara hapsetmek suç kapsamında değerlendirilmeli - tavsiyem olabildiğince büyük bir perde de izlemeniz. Roma, Netflix ve benzeri sinemayı eve taşımaya çalışan girişimler karşıtlarına büyük bir koz vermiş olabilir.
Puan:
Puanlama, 10 üzerinden yapılmıştır ve tamamen kişisel tercihlere dayanmaktadır. Notun belirlenmesi için kullanılan kriterler tamamen keyfi bir biçimde oluşturulmuş ve bu kriterlerin ağırlıklandırılmasında da benzer bir metodoloji kullanılmıştır. Notlar nümerik değil, kategoriktir.
Siz ne Düşünüyorsunuz? Filmle ilgili tartışma sayfasına ulaşmak için tıklayınız.
Çok seslilik her zaman daha iyi!