Sefiller - Les Misérables (2019)
Yönetmen: Ladj Ly
Oyuncular: Damien Bonnard, Alexis Manenti, Djebril Zonga
Ödüller: Akademi Ödülleri En İyi Uluslararası Film (Aday), Cannes F.F. - Jüri Ödülü (Bacurau ile paylaştı), Cesar Ödülleri 11 Adaylık
Bence: Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi yerine Sefilleri Oscar yarışına yollamaları; filmin Fransa’nın Oscarları olarak görülebilecek Cesar Ödüllerinde 11 adaylık kazanması (yazı yazılırken sonuçlar açıklanmamıştı) ve Fransa’daki gişe başarısı gösteriyor ki Fransızlar için Fransız sinemasının 2019’daki yıldızı Sefiller oldu… Filmin Mali doğumlu Fransız yönetmeni Ladj Ly, Victor Hugo’nun ünlü romanı Sefiller’i yazdığı, çocukluk ve ergenlik dönemlerinde yaşadığı Paris’in en fakir ve zor mahallerinden Monfermeil’de geçen ve kendi anılarından beslenen bir hikaye kurgulamış. Ancak Sefiller, son zamanlarda sinemada yeniden kendine alan bulan sınıf meselesi; kutuplaşmış/bölünmüş toplumların sorunları; alt sınıflara özgü sorunlara toplumun genelinin kayıtsızlığı ve devlet otoritesinin bunlarla ilgilenme yöntemleri üzerine tartışmalarıyla seslendiği hedef kitleyi yerel sınırların dışına çıkartmış.
Filmin açılışındaki kurulumdan bahsetmek gerekirse; polis memuru Stephane Ruiz, oğluyla daha sık beraber olmak için eski karısının peşinden Paris’e tayin oluyor. Burada, kendisine domuz denmesinden hoşlanan güç sarhoşu beyaz Chris ve doğma büyüme Monfermeil mahallesinden Kuzey Afrika asıllı Gwada’nın “suçla savaş” sivil devriye ekibine dahil oluyor- Chris ve Gwada’nın açık sembolik anlamları var. Victor Hugo’nun döneminde Monfermeil şehir merkezinin ışıltısından ve bolluğundan uzaktı, aradan geçen 160 yılda pek bir şey değişmedi. Gece vardiyası ancak kevlar korumalar ile tam teçhizat mahalleye girebilirken; gündüz ekibi aynı sokaklarda gündelik t-shirtlerle dolanıyorlar. Gündüz devriyesi, kanunu uygulamak yerine, kanunu arkasına alıp yazılı kanuna uymasa da pragmatist çözümler üretmeyi benimseyip mahallenin hiyerarşik yapısı içinde kendilerine tepelerde bir yer açma stratejisi belirlemişler.
Bu güç ile bolca taciz sınırlarını aşsalar da maddi çıkar peşinde olduklarına dair bir işaret yok ama tshirtlerle böylesi bir mahallede var olabilmelerinin nedeni onlara duyulan saygı ya da mahallelinin onları kendilerinden görmesi değil, belinde kanun olanın kanun dışına çıkmaya kendinde hak gördüğü durumda yapabileceklerinden duyulan korku… Öyle ki Ly , IV. Luis’nin “Devlet benim” demesine referansla Chris’e “Kanun benim” dedirtiyor.
Sefiller; izleyicisini, yapının dışından – Paris’e yeni tayin edilmiş - “yabancı” komiser muavini Stephane’ın omzuna koyuyor ve Ly’in tecrübesinden yola çıkarak Paris’in banliyösünden kopyaladığı hastalıklı bir dengede yalpalayan yapıya soktuğu minik çomağın ördüğü büyük çoraplar Stephane’la beraber izleyiciye de dolandıkça dolanıyor. Ly; Stephane’ın devamlı orta yolcu, makulü bulma çabasında yapının kendisine dokunmayıp risk almayan çabasının üstünü kazıyınca kendini açık eden ikiyüzlülüğü izleyicinin de eline yüzüne bulaşsın, izleyici kendini Stephane’da bulsun ve utansın istemiş. Sefiller’in Fransa’nın En İyi Uluslararası Film Oscar Adaylığı yarışını Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi gibi güçlü bir filmin önünde bitirmesinin nedenlerinin başında izleyiciyle kurduğu bu doğrudan bağ ve tüm insanlığı ilgilendiren bir dertle ilgilenmesi - bir büyük hikayeye sahip olması - geliyor gibi gözüküyor. Son dönemde yükselen büyük hikaye dalgası, modernizmin gerilemesinin ardından kaybolan büyük anlatılara duyulan özlem ya da belki yeniden filizlenen bir ihtiyaçtan doğmuş olabilir. Tüm tartışmasını serdikten ve anlatısıyla olgunlaştırdıktan sonra Sefiller, varlık nedenini bir soruya indirgeyip bunu finalde duru, açık seçik ve vurucu bir biçimde izleyiciye fırlatması ile sınıf atlatmış.
Yukarıdan aşağıya her basmakta kendisini belli eden sömürü düzeninin sürekliliği, ancak dışarının (en alt sınıf dışının) kayıtsızlığı ve içeridekilerden yapıdan nemalanan azınlık ile itirazın getireceği yıkımdan Hobbescu bir tavırla çekinen bir çoğunluk ile mümkün… Burada kaybedecek bir şeyi olmayan en alt basamaktakiler, aynı zamanda en dinamik zümre olan ergenler ve gençler… Film ergen genç itirazına gelmeden önce dışarısının insafsız kayıtsızlığını ve içerinin kendilerine nasıl sırtını döndüğünü göstermek istemiş.
Sefiller’de devlet otoritesini Jeanne Balibar’ın canlandırdığı polis amiri temsil ediyor. Kısa ekran zamanında; her söze başladığında ahlak kurallarına verdiği öneme ve ideallere olan inancına işaret ederek başlayıp hemen akabinde ikinci cümlesi veya eylemiyle ilk dediğini yadsıyor. Kağıt üzerinde “tüm sorunları çözmüş” ikiyüzlü devlet otoritesi, gücü-yeten-yetene üzerine kurulu faunanın ıslahı konusunda bir motivasyona ya da güdüye sahip değil. Filme göre devlet, bölgenin dengelerini göz önünde bulundurarak savrulmaları ve patlamaları engellemek ve alt sınıfın kendine özgü sorunlarını alt sınıfa uygun görülen yaşam alanlarıyla sınırlayarak “has vatandaşların” yaşadığı bölgelere buradaki “rahatsızlığı” bulaştırmamayı temel amaç ediniyor.
Olay örgüsünün kalbine yerleştirilmiş polis-gaz fişeği- yaralanan çocuk ögesiyle film Yunan Aleksis ve bizim Berkin’e referans veriyor ya da onlardan ilham alıyor olabilir. Ancak her halükarda Sefiller, metropol yoksulluğu ve devletin transparanlaştığı kenar mahalle dinamikleri ve şehrin merkezinin kayıtsızlığını dert edinerek, bunlar üzerine düşünerek filmin etki alanını genişletmiş.
Filmin, şiddetsiz iletişimin sınıflar arası mücadelede en doğru yol olduğunun kabulüne de itirazı var. Sefiller, açıktan “Ya sesini duyurmanın yolu öfkeni kusmaksa…” diyor. Sömürünün doğrudan muhatabı olmayan sınıfların güçlüye açıktan karşı çıkamamasını, ağzımızın tadı bozulmasın diye ezenlerle zaman zaman uzlaşmasını ahlaksızlık olarak görüyor. Sömürülene, yarattığı tantana ve şiddet üzerinden problemden sorumluluk donu biçerek; zevahirde hem nalına hem mıhına çakmalara itiraz ediyor. Bu tavır, esas müsebbibi - sömüreni, sorunun kaynağını korumaya yarıyor; suçlu, kalabalıkta diğerlerinin arkasında kayboluyor. “O da… o da…” derken temel sorun ıskalanıyor, esas suçlu aklanıyor. Sefiller, bu itirazı ortaya koyarken Nietzscheci bir tavırla köle ahlakına sinematik bir karşı çıkış da ortaya koyuyor.
Puan:
Puanlama, 10 üzerinden yapılmıştır ve tamamen kişisel tercihlere dayanmaktadır. Notun belirlenmesi için kullanılan kriterler tamamen keyfi bir biçimde oluşturulmuş ve bu kriterlerin ağırlıklandırılmasında da benzer bir metodoloji kullanılmıştır. Puanlar, kategoriktir.
Siz ne Düşünüyorsunuz? Filmle ilgili tartışma sayfasına ulaşmak için tıklayınız.
Çok seslilik her zaman daha iyi