Şüphe – Beoning - Burning (2018)

dramyeni.jpg
realist.jpg
 
şüphe.jpg

Yönetmen: Chang-dong Lee

Yıldızlar: Ah-in Yoo, Steven Yeun, Jong-seo Jun

Ödüller: Cannes F.F. - FIPRESCI, Asya Pasifik Ekran Ödülleri - Jüri Büyük Ödülü, Oslo Güneyden Filmler F.- Altın Ayna En İyi Film

Bence: Güney Koreli yönetmen Chang-dong Lee, kendisine Cannes’dan En İyi Senaryo Ödülü getiren Şiir – Shi – Poertry’den sonra yönetmen koltuğuna oturmak için tam 8 yıl bekledi ve Şüphe ile aday olduğu Altın Palmiye’yi Arakçılar’a kaptırmasına rağmen Cannes’da Uluslararası Sinema Yazarları Örgütü Ödülü’nü kazandı. Şüphe, Güney Kore’nin Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ı aday adayıydı ve bu yazı yazıldığı günlerde Cuaron’un Roma’sı, Pawlikowski’nin Soğuk Savaş’ı ve Kore-eda’nın Arakçılar’ıyla beraber aday sayısının dokuza indirildiği kısa listede kendine yer bulmuştu. Lee’nin Jungmi Oh ile Murakami’nin Ahır Yanıyor (Barn Burning) isimli hikayesinden senaryolaştırdığı/esinlendiği film sinemadan çıktıktan sonra izleyici zihninde kendi yolunu kazmaya uzun süre devam ediyor.  İzleyicinin günlerce çiğnemeye devam edebileceği bol bol düşünce gıdası ve peşinden koşabileceği  fazla fazla tavşan veriyor; yılın zihindeki yarı ömrü en fazla olan filmlerinden biri...

Jong-su (Yoo Ah-in)

Jong-su (Yoo Ah-in)

Şüphe’nin genel ritmi aceleden uzak ve olay örgüsü içinde hayatın akış temposu düşük; ancak film içinde var olacağı uzayı yaratırken, kavramsal alanda tartışma düzlemini kurarken ve argümantasyonuna yapı malzemeleri üretirken beslendiği disiplinler oldukça çeşitli: Modern felsefe  - Hegel diyalektiği vs, hakikatin üretilmesi, döngüsellik, zaman; kuantum fiziği ve işaret ettiği gerçeklik; kalıtım, göstergebilim ve psikanaliz; mitoloji ve teoloji; modern edebiyat – Murakami, Faulkner, Fitzgerald vs. ve sihirli gerçeklik; popüler kültür... Lee’nin tüm bu kaynaklardan anlatısını besleyerek yaptığı dokuma işi Murakami’nin hikayesinin sınırlarını aşıyor ve Şüphe, içine girmeyi başaran izleyici için çarpıcı ve dinmek bilmez bir zihin kasırgası sunuyor.

şüphe4.jpg

Bu zengin evren; içine kapalı, hayatın etrafına sardığı zincirlerle henüz ilgilenememiş genç adam Jong-su’nun etrafında kendini açıyor. Jong-su’nun babasının, sinir kontrolü sorunları ve idealizminin beraberce doğurduğu problemler sebebiyle yargıyla başı dertte (çok tanrısal problemler değil mi?). Babanın yokluğunda Jong-su, Seul yakınlarında Kuzey Kore sınırındaki hayvan çiftliğiyle tek başına ilgilenirken bir yandan şehire ufak işler yapmaya iniyor ama kendini henüz yazmayan bir yazar olarak tanımlıyor–yaratan olmak/kendi gerçeğini yaratmak... Çiftlik, Jong-su’nun açlıklarını doyurmanın uzağında ve tekinsiz: Bir yandan doğayla fiziksel bir mücadele alanıyken diğer yandan da televizyondaki Trump [hakikat ertesi ve kalıcılığın mümkün olmadığı ultra hızlı göstergeler çağı] ve sınırın ötesinden gelen hoparlörlerle uzanan Kuzey Kore propagandası ile uğursuz. Jong-su’nun bu çiftlikte çocukluğundan kalan tek anısı, orayı terk eden annesinin gitmeden önce elbiselerini yaktığı büyük ateş (ruh göğe yükselirken günahları temizleyen, ruhu çıplak bırakan ilahi ateşin benzeri?)...

Haemi (Jun Jong-seo)

Haemi (Jun Jong-seo)

Jong-su’nun donuk hayatına, çocukluğundan tanıdığı- ama karşılaştıklarında tüm paylaşımlarına rağmen önce anımsayamadığı Haemi giriyor - bu tip eş anlı varlıklarını sürdüren zıtlıklardan Şüphe’de doğası gereği bolca var. Haemi finansal açıdan Jong-su’dan da kötü durumda olsa da küçük açlık olarak tanımladığı fiziksel olarak doyurulması gereken ihtiyaçlarla ilgilenmeyip, “büyük açlığını”  doyurmanın – hayatın anlamının peşinde... Jong-su Haemi’ye kolayca vuruluyor.

[Eğer bir mandalina yemek istiyorsan ve bir mandalinan yoksa] Elinde bir mandalina olduğunu düşüneceğine[elinde bir mandalina olduğuna kendini inandıracağına]; burada [elinde] bir mandalina olmadığını unut... Böylece istediğinde mandalina yiyebilirsin.
— Haemi
Haemi mandalinasını yerken… (Haemi’nin elinde mandalina olmadığını unuttuğunuzda, siz de mandalinayı görebilirsiniz.)

Haemi mandalinasını yerken… (Haemi’nin elinde mandalina olmadığını unuttuğunuzda, siz de mandalinayı görebilirsiniz.)

Jong-su ile Haemi, arasındaki etkileşim – paylaşım ve birliktelik- daha ilk ivmelenmesini tamamlamadan Haemi bir Afrika seyahatine çıkıyor ve Jong-su’dan kedisine bakmasını istiyor.  Bazı komşuların var olmadığını iddia ettiği, kimisinin gördüğüne yemin ettiği, Jong-su’nun verdiği yemekleri yiyen, kedi tuvaletini kirleten ama Haemi’nin küçücük odasında kendini Jong-su’ya (ve izleyiciye) hiç göstermeyen; Haemi’nin aynı anda hem var olan - hem var olmayan kedisi - Schrödinger’in kedisi!...

Schrödinger’in kedisi, süperpozisyon ve dalga fonksiyonunu

American Scientific - Çeviri: Bilimfili

Haemi, Afrika’dan yalnız dönmüyor – yanında zengin, yakışıklı, dışa dönük, dünyevi, devamlı gülümseyen Ben’i getirir– Jong-su, bir defasında Ben’i  Muhteşem Gatsby olarak tanımlar. Ben’in ve Ben’in Haemi’ye olan ilgisi(?)- belki tuhaf yakınlıkları demek doğru- Jong-su’yu bir ikinci dönüşüme uğratır. Bu ikinci dönüşümle film bir yandan kararmaya başlar ve gizem öğesi güçlenir diğer yandan hazırlığını yaptığı zihinsel makine üretime geçmeye başlar, çarkları hareketlenir.  

şüphe5.jpg

Hegel diyalektiğe tez-antitez-sentez diye bakmaz; kendinden önceki meşhur “bir teze gaipten gelen bir anti tezi çarpma” denkleminden uzak durur. 2 ile yola çıkarsan 1’e varamazsından hareketle diyalektiği, 1’in kendi içinde zıtlaşması ve sonunda yine 1 olması (birlikte çokluk) şeklinde tanımlar. Şüphe’de; Türkçe’de (aynı Almancadaki gibi) hem “yok etmenin/ortadan kaldırmanın” kaldırma’sı hem “bozulmasın diye kaldırıp saklamanın – korumanın” kaldırma’sı olabilen; zıtlığı içinde taşıyabilen kaldırmak fiili (Hegel’in aufhebung’u) vasıtasıyla bir aşma hareketi sergileyen Hegel diyalektiği bolca işliyor. Mesela Ben; mekanikliği, materyalizmi, determinizm temsili, sınıfı, fiziksel özellikleri, mecburiyetsizlikleri, tüketici olması ve oyunculuğuyla Jong-su’ya karşıttır/çatışır – Ben, Jong-su’nun (zihinsel) üretici kendisinin tüketici olduğundan bahseder; Ben anı yaşarken, Jong-su kalıtım ile dün-bügün-yarını tüm zamanı kaplar; Ben çizgiselken, Jong-su döngüseldir; doğru ile yanlış, gerçeklik ile gerçeküstü; algı ile hakikat temsillerinde birbirlerinin karşılarında yer alırlar. Diğer yandan da yine aynı özellikleri üzerinden Ben; hayatta durduğu yer ve çözdükleriyle Jongsu’nun idealindeki kendisidir (psikanalizdeki ben-ideali’dir) ve hatta geleceğidir – Jong-su’nun zamansızlığı perspektifinden bakılınca aynıdırlar. Jong-su tek ve durağanken, Jong-su’dan Ben çıkar- hareket ve dönüşüm; sonra diyalektiğin son aşaması yine 1’e dönme süreci başlar.

Şüphe.jpg

Haemi’ye (Shrödinger’in) kedisi üzerinden dönecek olursak; Jong-su için Haemi olasılıklardır – onu donukluktan kurtaran olmazı olduracak (oldurabilecek) umuttur aslında Haemi. Genç kız, kuantum dünyasında tüm olasılıkların aynı anda var olabildiği sihri yaratabilen süperpozisyonu (üst üste gelme durumunu) hikayeye katar. Ne zaman Haemi filmin merkezinden uzaklaşır “kuantum dalga denklemleri” çöker; sihir ortadan kalkar ve Jong-su tek gerçeklikle yüzleşmek zorunda kalır. Haemi-Ben yakınlığına “ben ideali ve umut” perspektifinden de bakmak gerekir.

şüphe 7.jpg

Haemi ve süperpozisyon ikilisi film boyu ortaya çıkar. Haemi’nin elini attığı ilgili konularda her şey hem var hem yoktur – (kuantum’dan hatırlayalım) gözlemci yoksa her şey aynı anda olur. Haemi’nin çocukken düştüğünü iddia ettiği kuyu – araziye gidip bakınca yoktur ama kuyuyu ve olayı hatırlayanlar vardır. Mandalina fiziksel olarak yoktur ama Haemi olmayan mandalinayı dilediğinde yiyebilmektedir. Haemi işin içindeyse her olayda Jong-su hem kahraman hem antikahraman olabilmektedir... Haemi her olasılığın canlı kaldığı bir gözlemcisiz durumu kurar – kuantum sıçramaları bu olasılık denklemlerinin sonucudur.

şüphe 10.jpg

Şüphe, kuantum fiziği ile Hegel’e el sıkıştırıyor; psikanalizi ve gösterge bilimi aynı sahnede kullanıyor. Geçmiş, şimdi ve geleceği birbirinin içine sokan döngüsellikler, ikilikler ve karşıtlıklar kuruyor. Ateşin ruhsal ve fiziksel temizleyiciliği ile yeniden doğuşun çıplaklığını hatırlatıyor. Zaman zaman hiç olmayanı her yerde, zaman zaman yakında olanı uzakta aratıyor... Gerçek ile kurgu arasında, hakikat ile algı arasındaki çizgiyi yok ediyor ve olan bitenden ziyade bu farkı yaratanı sorgulatıyor – bu farkın peşinde düşünüyor. Bu haliyle senenin en iyi filmlerin biri…

Tempometre_4.png
imgesel 3.png
SinematikZenginlik_04.png

Puan:

8.5.JPG

Puanlama, 10 üzerinden yapılmıştır ve tamamen kişisel tercihlere dayanmaktadır. Notun belirlenmesi için kullanılan kriterler tamamen keyfi bir biçimde oluşturulmuş ve bu kriterlerin ağırlıklandırılmasında da benzer bir metodoloji kullanılmıştır. Puanlar, kategoriktir.

Fragman

Bonus:

Miyazaki’nin hikayesi Ahır Yakmak’ı Onur Çallı çevirip, Parşömen fanzinde yayınlamış. Ulaşmaka için görsele tıklayınız: