The Bookshop (2017)
Yönetmen: Isabel Coixet
Yıldızlar: Emily Mortimer, Bill Nighy, Patricia Clarkson
Ödüller: Goya Ödülleri - En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Uyarlama Senaryo; Sinema Yazarları Çevresi Ödülleri İspanya - En İyi Film, En İyi Yönetmen dahil 5 ödül; Gaudi Ödülleri - En İyi Sinematografi
Bence: Isabel Coixet’in yeni filmi içindeki gerilim hatları, tonu, temposu, ritmi ve atmosferiyle Juliette Binoche’lu sıcak ve hoş Çikolata - Chocolat’yı (2000) anımsatıyor: Penelope Fitzgerald’ın romanından uyarlanan The Bookshop, geç 50’lerde, kocasını kaybetmiş cesur bir kadının deniz kıyısındaki ufak bir İngiliz kasabasına taşınıp uzun süredir metruk olan bir tarihi binaya bir kitapçı açmasının ve buna oluşan direncin hikayesi üzerinden Britanya kırsalının sosyal yapısı ve çatışmaları ile ilgileniyor. The Bookshop, Çikolata kadar tatlı dilli değil, ancak sırtında taşıdığı sosyal yükler daha ağır.
Ortaya çıkan belaları bireylerin/antagonistlerin motivasyonlarına net bir biçimde bağlamayarak, hatta motivasyonlarını pek açık bile etmeyerek; film boyu yükselen şerrin sorumluluğunu Britanya taşrasının kendisine yüklemesi The Bookshop’ın en özgün yönü... Kötülüğü saflaştırmak ve öznel koşullardan ayırmak için hedef elden geldiğince naif seçilmiş: Bir ufak kitapçı ve ikinci dünya savaşında kaybettiği kocasını hala seven hoş, anlayışlı, çalışkan ve tatlı sahibesi... Kimsenin ayağına basmayan, bir kaybeden yaratmayacak (dışarıdan gelen) bir yeniliğe karşı, cemiyet dahil her katmanıyla yerli yapının kolektif saldırısı üzerinden taşranın doğası, tahammülsüzlüğünü ve özneyi - farklı olanı- boğma yöntemleri tanıtılıyor.
Michel Foucault; Hapishanenin Doğuşu ve Deliliğin Tarihi kitaplarında modern toplumlumun, yeni düzene bir sebeple uymayanları cemiyetten uzaklaştırmak için hapishaneler ve akıl hastaneleri inşa ederek, bunları duvarlar arasına kapatmasından, yaşamdan soyutlamasından bahseder. Çocuklar da düzene uymayanlardan olarak değerlendirilebilir ve tüm gün çocukları dört duvar arasına koyan okullar aynı yöntemi kullanarak çocukları da hayatın akışından koparır – ta ki “rasyonel bireyler” -sistemin parçası- olabilecek kadar olgunlaşana, “eğitilene” ve katılaşana kadar. Kitapçı Florence Green’e (Emily Mortimer) yapılan saldırıya her sınıftan, eğitim seviyesinden ve gelir düzeyinden insanlar katılırken; Emily’nin müttefiklerinin uyumsuz ve cemiyetle/yapıyla bağını koparmış ihtiyar Edmund Brundish (Bill Nighy) ve kasabanın çocukları olması şaşırtıcı değildir. Burada saldırıyı, taşranın kendisine yapıştırıp, moderniteyi suçlamaktan uzak durmak adına yazar P. Fitzgerald bir oyuna başvurmuş: Kitapçıyı aynı Çikolata’daki gibi özgürlükçü bir seviyeye taşımış ve saldırıyı gelenekselci bir hale getirmiş; iktidarın (iktidardan kastım devletin yürütme organı değil) harekete geçmesi için bir tetik, halkın da yapılan haksızlığı göz ardı etmesi için bahane olarak kitapçıya gelen Nabokov’un dönemi için oldukça cesur Lolita kitabını kullanmış.
Nuri Bilge Ceylan’ın doğalcı, realist, kalabalık ve derin Ahlat Ağacı’nın üzerinde yükseldiği temel sütunlardan biri Anadolu taşrasının farklılıkları yontan, özneyi sınırlayıp , insanları benzeştiren doğasıydı. (Ahlat Ağacı yazısı: https://www.muratcanaslak.com/ahlatagaci) İki filmin yönetmenlik tarzları oldukça farklı olsa da, iki filmden de yönetmen tercihlerini ayıklayıp, filmlerin dayandığı Britanya ve Anadolu taşrasının özneyi zayıflatma yöntemlerini koklamak ve aralarındaki farkları tartmak mümkün:
- (The Bookshop'ın) Britanya taşrası, her türlü yeniyi, yerel sosyal merdivenin tüm basamaklarının beraberce desteklediği bir katılık üzerinden harekete geçen toplum dinamikleri ve (resmi/gayrı-resmi) kurumlar vasıtasıyla etkisizleştirmeye/farklı olanı elemeye çalışıyor.
- (Ahlat Ağacı’nın) Anadolu taşrası, demokratik bir şekilde toplumun tüm katmanlarını benzeştirip bireyin kendi öznelliğini ve öznelliği içinde ürettiği hedeflerini soldurmak, umut ışıklarını zaman içinde söndürmek yönünde bir direnç ortaya koyuyor.
The Bookshop, konu ettiği gerilimlere karşı nesnel bir tavır takınmıyor ve tarafını belli ederken Florence Green ve Edmund Brundish arasındaki köprüyü kitaplar –özellikle Ray Bradbury kitapları- üzerinden kuruyor... Doğalcılıktan uzak tonunu oturturken kullandığı aşırı biçimlendirme filmin felsefi iskeletini doğrudan gölgelemese de, filmin yumuşak atmosferi izleyiciyi fazlaca rahatlatarak içindeki iskeletle izleyici arasına mesafe koyabilir. Bill Nighy, Emily Mortimer ve Patricia Clarkson’lı oyuncu kadrosu, önceki performanslarında da zaman zaman gördüğümüz biraz gerekenden büyük oynama çukuruna zaman zaman girip çıksalar da, bu teatral tavırları filmin genel atmosferiyle uyumlu.
Puan:
Puanlama, 10 üzerinden yapılmıştır ve tamamen kişisel tercihlere dayanmaktadır. Notun belirlenmesi için kullanılan kriterler tamamen keyfi bir biçimde oluşturulmuş ve bu kriterlerin ağırlıklandırılmasında da benzer bir metodoloji kullanılmıştır. Notlar nümerik değil, kategoriktir.
Siz ne Düşünüyorsunuz? Filmle ilgili tartışma sayfasına ulaşmak için tıklayınız.
Çok seslilik her zaman daha iyi!
Bonus:
Ray Bradbury'nin Sonbahar Ülkesi üzerine VatanKitap'a yazmıştım. Gözden geçirilmiş versiyona ulaşmak için aşağıdaki görsele tıklayabilirsiniz:
Kimlere Uygun:
- Tatili gelenlere/ Deniz-Kum-Güneş değil, daha çok Eylül-Ekim Doğu Avrupa kırsalı
- Zamanı sıkışık olanlara... Sonbahar Ülkesi, üç-beş gün kapağı açılmayınca küsen kitaplardan değil
- Yeni şeylere meyil edenlere (de): Bradbury’nin dönemini belirsizleştiren üslubuna selamlar...
- Hikayelerde benzer kalıplar aramayanlara: Tek sıklet merkezinin ölüm olduğu ve hikayelerin ölümün etrafında uydular gibi döndüğü bir yapı yerine ölümün her hikayeye başka kapısından girdiği ve hikayelerin tarz ve yazım olarak çeşitlendiği bir kitap Sonbahar Ülkesi.
- Bir süredir hikayelerden kopanlara – bir ustanın elinizden tutması her şeyi kolaylaştırıyor.
Kimlere Uygun Değil:
- Doğaüstü elementleri kitapla bağ kuramama nedeni görenlere
- Yazarın çocukluk nostaljisini yakaladı mı, klişe görmüş gibi irkilenlere
- King kitabına dalıyor gibi, ölümün ve/veya korku tünelinin göbeğine atlamayı bekleyenlere.