The Souvenir (2019)
Yönetmen: Joanna Hogg
Oyuncular: Honor Swinton Bryne, Tom Burke, Tilda Swinton
Ödüller: Sundance F.F. - Dünya Sineması Büyük Jüri Ödülü
Bence: “Onların zihninde dönen entrikaları ya da kalplerinde dönenleri bilmiyoruz... Bunları bilmiyoruz; ancak bir filme gittiğimizde tam olarak da bunları görmek-bilmek isteriz. Hayatın olduğu gibi oynanmasını istemeyiz. Hayatı, tecrübe edildiği şekliyle görmek isteriz... Bu yumuşak makinenin içinde tecrübe edildiği şekliyle...”
İngiliz yönetmen Joanna Hogg’un köklerini kendi gençliğine saldığı yarı-otobiyografik filmi The Souvenir film yazarları ile izleyiciyi bu sene en çok birbirine düşüren filmlerden biri oluyor. Hem İngiltere’de hem Sundance’ten Dünya Sineması Büyük Jüri Ödülü ile döndüğü ABD’de film yazarları filmi yere göğe sığdıramazken, izleyicinin filme ilgisi ve gelen tepkiler bu kadar tek sesli olmadı. Türkiye’de de !F Bağımsız Filmler Festivali’nde ilk gösterimlerini yapan The Souvenir’e tepkiler iki uçtaydı. Uzun süredir, sanırım Aronofski’nin Anne!’sinden beri, bu kadar çok izleyicinin bir filmi yarıda bıraktığını hatırlamıyorum. Ancak; anlatısı, hikayesi, yarattığı gerilimin gerçekçi tazeliği, yönetimi, yaratıcı-oyunculukları, denedikleri ve zihinde bıraktığı tortu bu senenin en iyi filmlerinden... Bence The Souvenir; gerçeğe dokunan, sinema üzerine de düşünen, Francis Bacon eli değmiş gibi şekli bozuk, midesi bulanan, ama kafası daha çok çalışan bir Phantom Thread...
The Souvenir, Hogg’un nerdeyse 30 yıllık bir projesi; kendi başından geçen zehirli bir ilişkiden yola çıkarak filmin-diyalogsuz- taslak senaryosunu oluşturmuş ve filmin ismiyle ağır silahlarından gözüken Tilda Swinton da filme konu olacak olaylar yaşadığında Hogg’un en yakın arkadaşıymış. Ancak filmin esas ağır topu Hogg’un gençliğinden süzülmüş Julie karakterini canlandıran Honor Swinton Byrne ve oyunculuğu – Honor, Tilda Swinton’ın öz kızı... Julie, ailesi üst-orta sınıfa mensup olmasına rağmen 80’lerde geçen filmde dönemin Thatcherist politikalarıyla beli bükülen işçi sınıfına dair sosyal-realist filmler çekme hülyasındaki bir sinema öğrencisi... Julie’nin potansiyeline rağmen hem kendi üslubunun peşindeki yönetmenlik kariyeri yolunda hem sosyal çevresiyle ilişkilerinde önünü tıkayan bir naifliği, kendine güvensizliği ve kırılganlığı var. Gerçeklik içinden işine gelenleri seçip dünya ile ancak derme çatma bir ilişki kurabilmesi kırılganlığı ile beraber Julie’yi her türlü tehlikeye açık hale getiriyor.
Hırsları, hayalleri, tutkuları ve sınırları ile mücadele halindeki genç kadının; kendinden yaşça büyük, gizemli, hayata- en çok belki Julie’ye- hafif tepeden bakan, nüktedan, çirkin ancak bir tür cazibe sahibi, aristokrat tavırlı bir entelektüel olan Anthony (Tom Burke) ile başlayan ilişkisi filmin yönünü tayin ediyor. The Souvenir söylemek istediklerini bu ilişki üzerinden anlatıyor. Anthony’nin Julie’nin yaşamına taşıdıkları ve bıraktığı boşluklar; Julie’nin hayata baktığı yer ve toylukla derinleşmiş kusurları ve Julie’nin Anthony’e karşı geliştireceği takıntı beraberce “kendi girdabını yaratan afet ilişkisi” reçetesini tamamlıyorlar.
Hogg, filmi Julie üzerinden izleyiciye sunuyor; Anthony karakteri film boyu bir gizem taşıyor ve ayın karanlık yüzü gibi Anthony’nin bir parçası da perdeye asla yansımıyor. Anthony’nin bütünlüğünü sağlamak böylece izleyiciye düşüyor ve filmin izleyiciyi Anthony muamması üzerine düşündürmeye ihtiyacı var. İzleyicinin bir kalıba oturtamadığı, çok sevmesinin hiç mümkün olmadığı Anthony’nin yanında Julie de çok izleyici-dostu bir karakter değil. Çorbaya sineği Anthony’nin düşürmesine, üstüne Julie’nin zaaflarından defaatle yararlanmasına rağmen, genç kadının uzun süre durduğu yeri değiştirmemesinin bir sonucu olarak izleyici ile Julie’nin perspektifleri de adım adım birbirlerinden uzaklaşıyor. Filmin kimi izleyici ile frekans tutturamasının sebeplerinden en açık olanı; filmin izleyiciye üzerinde durabileceği, omzuna konabileceği ne yeterince sevimli bir karakter ne iyi olmasını dileyeceği bir temiz ilişki vermemesi. Kahramanlara ve iyi olmasını dilediği ilişkilere alışık izleyicilere The Souvenir’de tutunacak bir dal yok ve izleyicinin filmden uzaklaşıp Hogg’un oldukça öznel hikayesine bakıp “bana ne bunlardan” demesi an meselesi.
Filmin geleneksel bir senaryosu yok; The Souvenir, Hogg’un notları üzerinden başlayıp seri doğaçlamalarla hayat bulan planlardan müteşekkil... Bu yöntem oyuncuları canlı, yaratıcı ve üretiminde doğrudan pay sahibi kılıyor. Yöntemin çalışması için çekimler, senaryonun kronolojisine uygun sırayla yapılmış. Diyaloglara bu kadar bağımlı olan filmin izlediği yöntem nedeniyle filmin kırılmaları ve bükümleri pek yok bunun yerine birikimli bir doğası var.
The Souvenir’de akış ufak tefek zıplamalarla dolu, bu boşlukları doldurma ve zaman akış ritmini-hissini yerli yerine oturtma, hikaye zamanı ile film zamanını birbirine uyumlama işi izleyiciye kalmış. Filmin birikimli doğasından beklenebileceği üzere filmde tempo düşük, ancak aynı sebeplerle filmin anlatısı izleyicinin öznel hikayenin hamurundaki gerçekliğe ulaşıp yapışabilmesini kolaylaştırıyor. Tempo düşük ancak The Souvenir’in buzul hareketi gibi momentumu yüksek....
Film adını 18.yy Fransız ressam Jean-Honoré Fragonard’ın bir küçük tablosundan alıyor. Resimde bir kadın sevgilisin adını bir ağaca kazırken tasvir edilmiş. Julie ve Anthony’nin ilk buluşmalarından birinde bu resim üzerine konuşuyorlar. Kadının aşık olduğu aşikar, ancak kadın mutlu ve umutlu mu, yoksa üzgün ve çaresiz mi bu belli değil. Kadın sevgilisinin adını kazırken bununla var oluyor; ben varım diyor… İlişkisi nasıl olursa olsun, ne kadar edilgen olursa olsun kazıma işinin öznesi bu kadın. Yaptığından ne kadar memnun, yaptığı küçük vandallıktan utanıyor mu ve daha birçok şey belli değil…
Puan:
Puanlama, 10 üzerinden yapılmıştır ve tamamen kişisel tercihlere dayanmaktadır. Notun belirlenmesi için kullanılan kriterler tamamen keyfi bir biçimde oluşturulmuş ve bu kriterlerin ağırlıklandırılmasında da benzer bir metodoloji kullanılmıştır. Puanlar, kategoriktir.
Siz ne Düşünüyorsunuz? Filmle ilgili tartışma sayfasına ulaşmak için tıklayınız.
Çok seslilik her zaman daha iyi!