Transit (2018)

dramyeni.jpg
 
Transit.jpg

Yönetmen: Christian Petzold

Yıldızlar: Franz Rogowski, Paula Beer, Godehard Giese

Ödüller: Nuremberg F.F. – En İyi Film

Bence: Yahudi bir komünist olan Anna Seghers’in kendi tecrübesinden yola çıktığı romanı Transit’in çoğu, Nazi savaş makinesinin Fransa’yı hızla işgal ettiği dönemde, kaderlerinden kaçarak kurtulmaya çalışanların yığıldıkları kıta Avrupa’sının son özgür liman kenti Marsilya’da geçiyordu. Savaş zamanı bir yol hikayesi gibi başlayan roman; bekleme oyununun, planları bozuveren mücbir sebeplerin, fırsat postuna gizlenmiş hayal kırıklıklarının, tutuklulukların, ayakları yere basmayan hülyaların, umutları canlı tutan istisnaların ve savaş döneminin sertleştirdiği ortamda aşkın dönüşen biçimlerinin kitabıydı. Hikayeyi kitapta ağzından dinlediğimiz, filmde omzundan izlediğimiz Georg Siedel Almanya'daki toplama kampından Ren’i yüzerek aşıp Fransa'ya ulaşan ve sonunda kaçmak zorunda olan çoğu insan gibi kendini Marsilya’da bulan 27 yaşında bir Alman – tıpkı yine Almanya’dan kaçan Seghers gibi. Kitabı senaryolaştıran aynı zamanda filmin de yönetmeni olan Christian Petzold, riskli bir oyunla içeriği mülteci sorunları ve günümüzün sınırlara sıkışan ya da sınırlardan taşan dertlerine güvenerek, kitabın Marsilya’da geçen bölümünün çekirdeğini olduğu gibi bugüne taşımış… Bu taşımayı yaparken, izleyicinin bir iki ufak uyarlama uyumsuzluğuna çok da takılmayıp kafasını çevireceğini ummuş. Ancak sonunda oyunu büyük ölçüde gayet güzel çalışmış. Petzold’un bu başarısı, bir yandan bugünün ayıbı... Dünün dramının müsebbibi Nazilerdi, Petzold bugünün en derin insani sorunlarının Nazilerin insanlığın başına açtıklarıyla organik bağa sahip olmasının müsebbibinin kim olduğu sorusunu, üstü kapalı bir hakaret gibi izleyicinin yüzüne fırlatıyor

Transit’in içine, günümüzle buluşmuş savaştan kaçış sahnesinin ortasına, öznel bir terk etme/sahiplenme – kaçma/kalma – geleceği kurtarma/geçmişi arama hikayesi yerleştirilmiş. Anna Segher’in kendi tecrübesi ışığında çıkarttığı, olağandışı koşullarda insan doğasına dair özgün okumalara Petzold filminde geniş bir alan açmış: Önce terk eden mi unutur, terk edilen mi? Tek eden mi edilen mi daha zordadır? Hüzünlü şarkılar terk edilene yazılıyor, tüm merhamet terk edilene veriliyor...  Terk edenin mırıldanabileceği kendi acısına dokunan bir şarkısı bile yokken?

Transit 4.jpg

Edebiyat ile sinema arasında karşılıklı bir beslemeden söz edilebiliyor olsa da sonunda bu iki sanat dalı farklı aracılar: Zihinler arası kurabildikleri kanallar da, taşıyabildikleri yüklerin cinsi de, paketlenmesi de farklı… Edebiyatın hüküm alanında gürül gürül akan bir kanal, sinemanın araçlarıyla tekrar kurulmaya kalkınca kuruyabiliyor. Çünkü kariyeri boyunca edebi araç-gereçler toplamış, yeteneği edebiyata yönlenmesine neden olmuş ve zamanla edebi bir kas kütlesi biriktirmiş bir romancı, taşıyacağı yükü bile istemli istemsiz kendi edebi dişleriyle ısırabileceği, güçlü olduğu kasıyla şekil verebileceği yerden seçiyor. Sonra edebi alet çantasını açıp oradan bulduklarıyla fikirleri işliyor ve yine edebiyat kanalında kayabilmesini gözeterek paketliyor. Alfred Hitchcock’un “Ancak kötü kitaplardan iyi filmler çekilebilir” demesinin altında da bu yatıyor – Petzold da bir röportajında bu sözü hatırlatıyor. Hitchcock’un kötü kitapları, yazarının edebi kanallara tam uyacak fikirleri seçemediği, edebi kanalları özgü bir biçimlendirmeye tabii tutamadığı, edebiyata özgü hale getirecek kadar yontamadığı kitaplar... O zaman bir sinemacı bir kitabı uyarlarken, önce yükün en ham halinde sinemaya uygun olup olmadığını kestirebilmesi; sonra edebiyata uygun olarak paketlenmiş yükü edebi araçlarla kesilip biçilmeden önceki haline bir ters-mühendislikle geri sararak bir kestirimde bulanarak kitaptan çıkarması gerekli. Ancak bundan sonra eldekini sinema araç-gereçleriyle yeniden yorumlayabilir… Beni adınla Çağır’da gördüğümüz gibi iyi kitaplardan ince bir işçilik ve yoğun uğraşlarla iyi filmler çıktığı olsa da, çoğu iyi kitap sinemaya uyarlanamaz, geri mühendislik bi yerde tıkanır. Yazarla beraber çalışmak zaman zaman bir çözüm olabiliyor; ki Onur Saylak – Hakan Günday birlikteliği geri mühendislik-yeniden paketleme işini Daha filminde çok iyi çalışmıştı. Transit çok iyi bir kitap ve Petzold’un sevdiği her halinden belli olan bu kitabın içinden çıkarttıklarını sinema diline aktarışındaki başarısıyla şimdi de aynı zamanda çok iyi de bir film…

Transit 3.jpg

Petzold’un kitap sevgisi bir iki ufak hıçkırık yaratmış. Mesela Petzold, kitabın içinde şahane durup, onu zenginleştiren; ancak dolu dolu var olabilmek için ancak koca bir romanın içinde kendine yeterli alan bulabilecek ufak bireysel trajedileri kaybetmemek ve illa filmine eklemek istemiş– ancak bu harika süsler sinemanın temposunda romandaki güçlerini sergileyemiyorlar: Orkestra şefinin ve köpekli mimar kadının hikayeleri Petzold’un atmaya kıyamadığı edebi değerlere örnek…

Anna Seghers

Anna Seghers

Transiti İstanbul Film Festivalinde izledim ve film çıkışında bir izleyici bağırarak konuşmaya alışmış büyük sesiyle hemen yan koltuktaki arkadaşına “Keçiboynuzu!” diye seslendi(!). Bu bizim sinema izleyicisinin de Amerikalı izleyiciler gibi aktarımda aksiyon bağımlılığından; bağırışlar, kovalamacalar, koşuşturmalar -aksiyon- üzerinden oluşturulabilen kanallara alışık olmasından kaynaklanıyor... Petzold  sessizleşmeyi, beklemeyi, durmayı da sinematik diline entegre ederek, derin ve yüzey altına koyduklarıyla güçlü bir hikayeyi, güçlü bir kanaldan anlatıyor... Ama evet, bir nefeslik sabrı olmayanlara Transit gelmez. 01saat41dakika. 37. İstanbul Film Festivali. Almanya-Fransa ortak yapımı.

Ölmüş adamın öyküsünü biliyor musunuz? Öteki dünyada Tanrı’nın hakkını vermesini beklemiş. Bir yıl, on yıl, yüz yıl. Sonunda kararını vermesi için ona yakarmış. Daha fazla beklemeye dayanamayacağını söylemiş. Ve şu yanıtı almış: ‘Neyi bekliyorsun? Sen çoktandır cehennemdesin!’ Bundan daha saçma bir şey olur mu? Bekleyiş cehennemin ta kendisidir. Cehennem başka nedir?
Transit Anna seghers 2.jpg
Tempometre_1.png
Retinal_OK_2.png
FelsefiDerinlik_06.png
GorselZenginlik_04.png

Puan:

8.JPG
Puanlama, 10 üzerinden yapılmıştır ve tamamen kişisel tercihlere dayanmaktadır. Notun belirlenmesi için kullanılan kriterler tamamen keyfi bir biçimde oluşturulmuş ve bu kriterlerin ağırlıklandırılmasında da benzer bir metodoloji kullanılmıştır. Notlar nümerik değil, kategoriktir.

Fragman

Siz ne Düşünüyorsunuz? Filmle ilgili tartışma sayfasına ulaşmak için tıklayınız. 

Çok seslilik her zaman daha iyi! 

Bonus:

Transit - Anna Seghers ( Everest Yayınları) hakkında yazdığım yazıya ulaşmak için görsele tıklayınız: