Beğeni kanımca çok öznel olsa da yıl sonu listelerini neşeli buluyorum. 2020’de - az sayıda olsa da- vizyonda ve Türkiye ilk gösterimlerinde çevrimiçi izlediğim filmler arasından, benim için en iyi otuzunu bugün oturdum, seçtim, sıraladım… Bu listeyi yarın yapsam biliyorum ki aynı otuz filmi seçmeyeceğim, seçtiklerimin sırası da mutlaka farklı olacak. Listenin sonuna sizi tartışma sayfasına taşıyacak bir bağlantı adresi koydum; illa 30 tane olmasına gerek yok ama belki bu yıla bakınca hatırlayacağınız ilk üç ya da beş filminizi orada benimle paylaşırsınız. Veya benim listem - ve içerdiği filmler - ile ilgili yorum yapmak istersiniz.
1 - Berlin Alexanderplatz (2020)
“Daha önce Fassbinder’in diziye dönüştürdüğü Alfred Döblin’in 1929 tarihli romanının son uyarlaması Berlin Alexanderplatz, Dünya prömiyerini yaptığı Berlin Film Festivalinin en çok konuşulan filmlerinden biriydi. Romanı senaryolaştırma sürecinde de yer alan Afgan-Alman yönetmen Burhan Qurbani ve ekibi, Döblin’in merkez karakterini Almanya’da bir Afrikalı mülteciye (Francis) dönüştürmüşler ve anlatının tarihsel boyutunu dallandırmışlar. Döblin’in tartışmalarına büyüyüp bugünde çatallandığı, zaman zaman kördüğümleştiği haliyle bakmışlar. Yola çıktıkları romanın dertlerine bugünden dolayabildiklerini dolamaktan çekinmemişler. Bu esnada filmin zaman zaman kendi sorularını sorup, kendi cevaplarını vermesini de engellememişler. yazının devamı ve filmin kendi sayfası için tıklayınız…”
“Vasyanovych’in filmi Venedik’te- Cannes’daki Belirli Bir Bakış bölümünün Venedik karşılığı- Ufuklar bölümünden En İyi Film ödülünü kazandıktan sonra İstanbul Film Festivali uluslararası yarışmadan da Altın Lale kazandı. Atlantis, iki adım sonrasının dünyasını kurup omzunun üstünden -2025’ten- bugüne geri bakıyor; bugün parlayanların külü kurduğu gelecekte hala sıcakken, andan fazla uzaklaşmamışken bugüne dair bir arkeolojik çalışmaya giriyor. Anlatıyı ikinci plana atıp oradan biriktirdiği sinemasal yapı malzemesini ve zamanını, arkeolojik çalışmasına ve peşinde olduğu tartışmayı atmosfer atmosfer kendi üstüne perçinleyen mizansenlerine harcamış. Bazin’ci bir tavırla uzun planlar, derin net alanlar ve bu genişlik içine üç boyutta işleyen harika mizansenler filmin biçimsel naturasını oluşturuyor. yazının devamı ve filmin kendi sayfası için tıklayınız…”
“Frank Beauvais’nin kendi etrafına dolayarak yarattığı Gıkımı Çıkarmayacağım, hem avangart hem bugünle etkileşimde olmayı başaran, alabildiğince öznelken hepimize dair olanla da etkileşimi kaybetmeyen, ulaşılabilir ve çarpıcı bir film. Gıkımı Çıkarmayacağım, edebiyatla sinemanın sınırında duruyor gibi gözükse de izleyicinin filmle ilişki kurma tercihleri, Beauvais’nin işini “harika bir film”e dönüştürecek olanaklar sunuyor. Edebiyatla ilişkide olmak kötü mü, elbette değil ama mecra sinema ise burada sinemanın pazıları doğal olarak daha güçlü… ‘Kendimi şu an yapılacak en iyi şeyin bu soruları sormak ama cevaplamamak olduğuna ikna ediyorum. … Bana ise kimse bakmaz aynadaki aksim bende hiçbir hoşgörü uyandırmıyor. Ben de panjurlarımı kapatıp ekranımın başına dönüyorum.’ yazının devamı ve filmin kendi sayfası için tıklayınız…”
“Brezilyalı yönetmen Felipe Bragança’nın dördüncü uzun metrajı 39. İstanbul Film Festivali’nde Altın Ayı için yarıştı. Sarı Hayvan, genç bir Brezilyalı yönetmenin dedesinden (‘tarihten’ diye de okunabilir) kalan yük/mirasla, kötü şöhretli Kolomb Takası (üç köşeli Atlantik köle ticareti) rotalarından Brezilya-Portekiz-Mozambik’te geçen döngüsel hikayesi, özellikle beyaz Brezilyalı olmak kimliği üzerinden bir kolonyalizmle yüzleşme tartışması olarak başlıyor. Günümüz Brezilyalılarının, Avrupa-Doğu Afrika-Amerika Yerlisi kazıklarının arasında sıkışıp kimliksizleşmesi gibi yerel duran hikayeyi Bragança’nın gerçeküstü - zaman zaman absürt zaman zaman libidinal zaman zaman masalsı ögeler kullanan biçemiyle alıp götürdüğü yerde filmin dili Portekizcenin ötesine taşıyor. Bu adım adım küreselleşen sinemasal dil, geçmişle hesaplaşma konusunda yeni şeyler söylerken eski ve yeni dünya başta olmak üzere yerkürenin her yerinde kendisine hedefler buluyor. Sarı Hayvan, geçmişin hayaletleri ve yükleri konusunda geçmişten bugüne uzanan içi boşalmış kanonunu, baştan kabul edilen şablonları bir tür sinematik yapısöküme uğratıyor. Geçmiş ile artık nasıl yüzleşilemeyeceği üzerinden kayarak bugün ne yapmalı üzerine tartışıyor. … yazının devamı ve filmin kendi sayfası inin tıklayınız…”
“Burası Cennet Olmalı, çekirdeğindeki başrol oyuncusunu - yönetmen Elia Suleiman’ın kendisi - filmin içinde neredeyse tamamen bir gözlemciye dönüştürerek etkinliğini sınırlamış, özne olmaktan uzaklaştırmış. Bu haliyle, Burası Cennet Olmalı bir karşılaşmalar filmi... Filmin adı ile bütünü arasında sıkı bir ilişki var; referans verdiği “Burası”, önce Suleiman’ın memleketi Filistin, sonra Suleiman’ın edinebileceği her olası yeni vatandan küçük bir örneklem olacak şekilde sırasıyla Paris ve New York, ve en son olarak mevcut ve olası tüm seçenekler havuzunu aşan bir “hepsi ya da hiçbiri” olarak yeryüzü... Bir dünya vatandaşlığı ya da -diyalektik bir biçimde- bir tür vatansızlık.... Yani “Burası”; hepsine dokunup tamamından bir mekan yaratma ya da hiçbirine uyamama ve mekansız kalmaya beraberce işaret ediyor... Filmin adının ikinci parçası “Cennet Olmalı” yargısı içinse film etkileşimler üretmiş, yaratmış ve biriktirmiş - ve bunları nüktedan ve kinayeli bir biçime yerleştirmiş... yazının devamı ve filmin kendi sayfası için tıklayınız…”
“Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi yerine Sefilleri Oscar yarışına yollamaları; filmin Fransa’nın Oscarları olarak görülebilecek Cesar Ödüllerinde 11 adaylık kazanması (yazı yazılırken sonuçlar açıklanmamıştı) ve Fransa’daki gişe başarısı gösteriyor ki Fransızlar için Fransız sinemasının 2019’daki yıldızı Sefiller oldu… Filmin Mali doğumlu Fransız yönetmeni Ladj Ly, Victor Hugo’nun ünlü romanı Sefiller’i yazdığı, çocukluk ve ergenlik dönemlerinde yaşadığı Paris’in en fakir ve zor mahallerinden Monfermeil’de geçen ve kendi anılarından beslenen bir hikaye kurgulamış. Ancak Sefiller, son zamanlarda sinemada yeniden kendine alan bulan sınıf meselesi; kutuplaşmış/bölünmüş toplumların sorunları; alt sınıflara özgü sorunlara toplumun genelinin kayıtsızlığı ve devlet otoritesinin bunlarla ilgilenme yöntemleri üzerine tartışmalarıyla seslendiği hedef kitleyi yerel sınırların dışına çıkartmış. yazının devamı ve filmin kendi sayfası için tıklayınız…”
“New York Yanılsamaları – Synecdoche New York ve Anomalisa’nın yazar-yönetmeni, John Malkovich Olmak ve Sil Baştan – Eternal Sunshine of the Spotless Mind’ın senaryo yazarı Charlie Kaufman, insan olmanın anlamı üzerine tartışma takıntısını bu defa askıdaki hayallerinin ışığı tamamen sönerken üstüne kış çöken, zamanın umutlarını üşüttüğü bir kaybedenin zihninde geçen gerçek üstü bir yol hikayesiyle sürdürüyor. Bir şeyleri bitirmeyi– erkek arkadaşından ayrılmayı- düşünen Lucy ile erkek arkadaşı Jake’in, Jake’in Oklohoma kırsalındaki ailesini ziyaret etmek için çıktıkları yolculuk, istikametini cehenneme – ya da hiçliğe- çevirdikçe bir şeyleri bitirmeyi düşünenin Lucy olmadığı, hatta Lucy’nin Lucy, yolun yol, ziyaretin de ziyaret olmadığı sürreal bir zemine uzanıyor. yazının devamı ve filmin kendi sayfası için tıklayınız…”
“Belgeselleriyle tanınan yönetmen Andreas Horvath, kurmaca alanına ilk adımında bildiği alıştığı film çekme pratiklerinden çok uzaklaşmamış. Lillian, gerçek bir hikayeden; 1927 yılında Rus göçmen Lillian Alling’in Amerika’da tutunamayacağını anlayınca New York’tan yola çıkıp Alaska ve Bering Boğazı üzerinden anavatanı Rusya’ya yürüyerek ulaşma denemesinden yola çıkıyor. Hovarth, Alling’in hikayesini günümüze taşımış; Lillian’ı, New York’ta vizesinin süresi dolmuş ve kaçak konumuna düşmüş, uçak bileti alacak parası ve porno sektöründe dahi para kazanma umudu kalmayacak şekilde yeniden inşa ediyor. 21.yy Lillian’ın da geri dönüş bileti bulamayışına bulduğu çözüm 1930’ların Lillian’ı ile aynı; New York’tan Rusya’ya yürümek… Polonyalı bir görsel sanatçı Patrycja Planik’in ilk oyunculuk deneyiminde can verdiği Lillian yürüdükçe Avusturyalı Hovarth, Amerikan toplumu hakkında izleyiciyle tartışacak… yazının devamı ve filmin kendi sayfası için tıklayınız…”
“Kuş Dili, Adrzej Zulawski’nin son sinematik ekosu olarak da değerli ama filmin değeri sadece bu onursal payesinden kaynaklanmıyor: Zulawskilerin filmi; çoğulculuk ve düşünce özgürlüğü taraftarı, burnunun dikine anarşist ve bitmek bilmez referansları ve sembolizmiyle ile pek çok disiplinden pek çok yapıta kollarını uzatmış, geniş, kızgın ve enerjik bir film… Kuş Dili, rutinler ve gündelik olanlar işlenerek kurulan parçalanmış anlatısını önemsizleştirmeyi tercih etmiş ve gündelik mekanlarda sürrealizmle flört eden biçimsel tercihlerle kurulan mizansenlerle kaleydoskopik bir tecrübe yaşatıyor. Bu altı üstü belli olmayan akışın ayaklarını, felsefi derinlikli diyaloglar ve tiradlarıyla ilgilendiği alanlara dayıyor. Kırıklı, dağınık, elde tutup ağırlığını anlamak için fazla enerjik olan film bu uçucu haline rağmen peşinde koştuğu köşeli günümüz açmazları ile kan ter içinde mücadele edebilmeyi başarmış. yazının devamı ve filmin kendi sayfası için tıklayınız…”
10 - Nomadland
Yönetmen: Chloé Zhao
Oyuncular: Frances McDormand, Gay DeForest, Patricia Grier
“Tamara Kotevska ve Ljubomir Stefanov’un belgesel-dramı, Sundance’te Büyük Jüri Ödülü (Belgesel) dahil üç ödül almasının ardından 92. Oscar Ödülleri’nde En İyi Belgesel ve En İyi Uluslararası Film (Kuzey Makedonya) dallarında adaylıklar kazandı. Bal Ülkesi, Avrupa’nın tek kadın geleneksel arı avcısı-bal üreticisi olduğu tahmin edilen Hatice Muratova’nın özelde bal böcekleriyle, perspektifi genişletince doğayla ve doğanın tüm moduslarıyla kurduğu ilişki üzerinden kireçlenen alışkanlıklarımıza ve tek yol bildiklerimize naif bir tavırla itiraz ediyor… yazının devamı ve filmin kendi sayfası için tıklayınız…”
“Nar (2011), 9 (2002), Ara’nın (2008) senarist-yönetmeni Ümit Ünal’ın son filmi Aşk, Büyü vs İstanbul Film Festival’inde Atın Lale En İyi Film, En İyi Senaryo ve En İyi Kadın Oyuncu ödülleriyle bu senenin kazananı oldu. Düşük bütçeli – ışık ekibinin bile bulunmadığı bir ekip ile üretilen film, fakir oğlan-zengin kız klişesini bugüne Büyükada’da geçen bir yarım kalmış fakir kadın-zengin kadın hikayesi olarak uyarlarken tekçi katı rasyonelizmin karşısında çoklu perspektiflere alan açan bireyci sezgiselliği ve tabii aşkın her türlüsünü övüyor. Film, dış kabuğundaki büyülü aşk hikayesinin altında sınıfsal bir perspektif sunarak ve bu perspektifini de en az aşk hikayesi kadar önemseyerek kendisini boyutlandırmayı da başarmış. Antalya Film Festivalinde ödül törenini süpüren “aşkın” film Bozkır’ı izledikten sonra her ne kadar Ümit Ünal’ı yönetmen ve senaryo yazarı olarak beğensem de Aşk Büyü Vesaire için beklentilerimi yükseltmemiştim. Ümit Ünal’ın filmini izledikten sonra sinemada kadın temsiliyle de kadınlar arası ilişkilerle de arası pek olmayan Demirkubuz etkisinin Antalya’da belirleyici olduğuna iyiden iyiye ikna oldum… yazının devamı ve filmin kendi sayfası için tıklayınız…”
13 - Undine
Yönetmen: Christian Petzold
Oyuncular: Paula Beer, Franz Rogowski
“‘Bizim oralardan son masal’… İtalya-Slovenya sınırındaki Slavia Vereta’nın kestane ormanlarında sonbaharın kuru yapraklarla örttüğü toprağa kazılmış bir çukurun içine biz tanrı gözüyle tepeden bakarken dört orman köylüsü taze toplanmış kestaneler döküyorlar ve dolan çukurun üstünü kuru yapraklarla örtüyorlar. Mezar ile rahmi aynı anda çağrıştırarak, ölüm ile tohumu üst üste koyarak kendini açan filmevren, Kestane Ormanından Hikayeler’in döngüsel ve nostaljik niteliğini, coğrafyasıyla ile bağını, ikinci büyük savaşın tali zararlarından biri olarak bölgenin kaybolan kendine has yaşamına bir ağıt ile beraber savrulanların umutlarını beraberce izleyici önüne seriyor. Döngüsellik ile her bitiş zorunlu olarak başlangıçken, her başlangıç da bir bitişi garantiliyor. Gömülen kestanelerin hemen ardından film, ağaç dibinde uyuklayan başkahramanı yaşlı marangoz Mario’nun ayaklarının dibinden iki semender geçiriyor; bu sembol ile film, yeniden doğum ve yeniden doğum üzerinden düşündüğü ölümsüzlük kavramı ile ilişkisini perçinliyor. yazının devamı ve filmin kendi sayfası için tıklayınız…”
“Yönetmeni Oliver Laxe’ye Cannes’dan bir kez daha ödül – bu defa Belirli Bir Bakış Jüri Ödülü- kazandıran Yangın Yeri, yönetmenin üçüncü filmi. Mimozalar (2016) ve Hepiniz Kaptansınız (2010) için Fas’a uzanırken bu defa Laxe karşı kıyıya, İspanya’ya geçiyor. Filmler pek çok kısıtlarının yanında bir de zaman kısıtıyla kurulduğundan anlatı ögeleri hayattakinden çoğunlukla daha sıkışık nizam yerleştiriyorlar ve bir nedensellik zinciri içerisinde çoğu işlevsel – mesela; görünen silahlar çoğunlukla patlıyor, her karakter çoğunlukla anlatıya bir katkı sağlıyor vs. Avrupa sanat sineması ile Hollywood karakteristiği nedensellik zincirlerini kırılmış, her ögeye film içinde esnemez görevler verme kuralı ortadan kalkmıştı. Yangın Yeri, uzun zamandır sinemanın kullanımındaki bu esneklikleri izleyiciyi hayat akışındakini taklit eden bol bilinmezlikle, şüphelerle baş başa bırakmak için kullanıyor. İzleyicinin gündelik hayatında mütemadiyen başvurduğu, belirsizlik ne kadar fazla olursa olursun dayanaklı/dayanaksız varsayım yapma kasını tahrik ediyor, bu pratiğini harekete geçiriyor. yazının devamı ve filmin kendi sayfası için tıklayınız…”
16 - Macaluso Kardeşler - Le Sorelle Macaluso - The Macaluso Sisters (2020)
Yönetmen: Emma Dante Tür: Dram
Oyuncular: Alissa Maria Orlando, Susanna Piraino, Anita Pomario
“Aneil Karia’nın Alabora’sı bir düşüş filmi olarak öne çıkartılsa da bence aksine bir yükseliş filmi… Şöyle ki; hem filmin etrafına örüldüğü merkez karakter Joseph’in etrafını sarıp onu mekanikleştiren iktidar ilişkileri ağını başarılı yırtma teşebbüsü olarak bir yükseliş filmi hem Joseph’i canlandıran Ben Whishaw’un zaten yüksekten uçan kariyerinde bir adım daha yükselişinin filmi hem de Karia’nın Joseph’in etrafına sardığı iktidarı yırtışını izleyiciye nefes nefese sunabilmesiyle onun yükselişinin filmi… “Düşüş filmi” tanımına döneceksek olursak da onu şöyle güncelleyip düzletebiliriz belki: bir yukarıya düşüş filmi. Alabora; uzaktan (ilk) bakışta sıradan bir iş yapan sıradan bir hayatın içinde sıradan bir adamın, yakından bakınca oldukça sıradan sıra dışılıklarını filmin gezegenlerin hizalanması gibi bir araya getirerek hepimizi saran yapıyı çatlatmasını anlatıyor. yazının devamı ve filmin kendi sayfası için tıklayınız…”
18 - 5 Kusursuz Sayıdır - 5 E il Numero Perfetto - 5 is the Perfect Number (2019)
Yönetmen: Igor Tuveri Tür: Komedi, Dram, Macera
Oyunular: Toni Servillo, Valeria Golino, Carlo Buccirosso
19 - İmkansız Proje - An Impossible Project (2020)
Yönetmen: Jens Meurer Tür: Dram
Kamera Önündekiler: David Bohnett, Scott Boms, Christopher Bonanos
20 - Seçmeler - Das Vorspiel - The Audition (2019)
Yönetmen: Ina Weisse Tür: Dram
Oyuncular: Nina Hoss, Simon Abkarian, Jens Albinus
“Söğüt; insan olmanın kırılgan kabuğundaki çatlaklardan birini - belli bir çağa özgü olmayıp tarihin herhangi bir döneminde bir düğüm gibi zuhur edebilen bir sorunu, aynı coğrafyada belli bir tarihsellik içinde ancak farklı paradigmalar altında düşünüyor. Soruna, insan ilişkileri bağlamında akla Herakleitos ve Deleuze’ü getirecek biçimde bir “fark ve tekrar” üzerinden yaklaşıyor. Burada tekrarlanan akıştaki arıza-adaletsizlik-adikia; çocuk sahibi olamamak ve bunu başta kadın, sonra aile olmak üzere toplumsal ilişkiler yumağı üzerinden tartışıyor. Film perspektifini kadına çevirmiş; döngüsellikler ve her tekrarda ortaya çıkan farklara – bu farklar üzerinden de çağlara, dönemlerinin anne olmak isteyen kadınların içinden bakmaya çalışıyor. Üç parçalı filmin üç merkezindeki üç kadının içinde yaşadıkları yapıların dayattığı geleneklerin, işleyişlerin ve kuralların içinde çözümsüzlükle verdikleri mücadeleler yapıları eğip büküyor, hatta kırıyor, dönüştürüyor ve bu mücadele, genel tonu yumuşak Söğüt’e epik bir nota katıyor. yazının devamı ve filmin kendi sayfası için tıklayınız…”
22 - Walchensee Forever
Yönetmen: Janna Ji Wonders Tür: Belgesel
Kamera Önündekiler: Apa, Norma, Anna, Frauke, Janna Wonders
23 - Barbarları Beklerken - Waiting for the Barbarians (2019)
Yönetmen: Ciro Guerra Tür: Dram
Oyuncular: Mark Rylance, Johnny Depp, Robert Pattinson
24 - Beni Güzel Bir Yere Götür - Take Me Somewhere Nice (2019)
Yönetmen: Ena Sendijarevic Tür: Dram
Oyuncular: Sara Luna Zoric, Lazar Dragojevic, Ernad Prnjavorac
25 - Sihirli Kız - Magical Girl
Yönetmen: Carlos Vermut Tür: Dram, Gerilim
Oyuncular: José Sacristán, Marina Andruix, Raimundo de los Reyes
26 - Alelade Bir Yer - Nowhere Special (2020)
Yönetmen: Uberto Pasolini Tür: Dram
Oyuncular: James Norton, Daniel Lamont, Eileen O'Higgins
27 - Kuyudaki Taş (2020)
Yönetmen: Gökçin Dokumacı Tür: Belgesel
Kamera Önündekiler: Hatice Aslan, Batuhan Aydar, Özlem Yılmaz
28 - Tenere (2020)
Yönetmen: Hasan Söylemez Tür: Belgesel
Kamera Önündekiler: Agadezli Beşir ve yol arkadaşları
29 - Pinokyo - Pinocchio (2019)
Yönetmen: Matteo Garrone Tür: Dram, Fantastik
Oyuncular: Federico Ielapi, Roberto Benigni, Rocco Papaleo
30 - Aşk Dersleri - Lessons of Love (2019)
Yönetmen: Chiara Campara Tür: Dram, Romantik
Oyuncular: Leonardo Lidi, Alice Torriani, Giovanni De Giorgi
2019’un En İyi Filmleri tartışma sayfası:
Siz ne Düşünüyorsunuz? Tartışma sayfasına ulaşmak için tıklayınız.
Çok seslilik her zaman daha iyi!