Zaman Kaybolmaz
Bloomberg HT Programı-Zaman Kaybolmaz 1. Bölüm:
Serfinaz Ergun: Hocam, neden zaman kaybolmaz?
İlber Ortaylı: Zamanın akışı içerisinde bir takım olaylar oluyor. Bunlar büyük ölçüde bilincimizin dışında şekilleniyor. Her hâlükârda yaşadıklarımız ve olaylar şu anımızı ve geleceğimizi tayin ediyor. Bizler olanı bilemeyebilir, hatta bazen bilip de sevmeyebiliriz. Ancak bu onları yok farz etmemizi mümkün kılmıyor. Mazide yaşananlar içimizde yaşamaya devam ediyor. Olanlar ister istemez bizi biçimlendirir, bu toplumlar için de böyledir.
Jeffrey Eugenides’in 9 yılda tamamladığı, 2003 yılında Pulitzer Ödülü’nü kazanan BÜYÜK kitabı Middlesex bir “zaman kaybolmaz” romanı. Zaman ve sırtında taşıdıkları; bazen kâğıda, parşömene, duvara, taşınabilir belleklere, hatta DNA’ya yazılı olarak, bazen fikir olup kültürleri şekillendirerek, bazen tecrübe olup bireyleri dönüştürerek ve sonunda insan ilişkileri üzerinden kendini çevreye bulaştırarak yaşamaya ve insanlar için oyun alanını çizmeye devam eder. Middlesex’te zamanın cüppesinin tüm cepleri yavaş yavaş dolarken, ceplerde birikenler yeri geldiğinde kafalarını çıkartmaktan çekinmiyorlar.
Eugenides; çok boyutlu, curcunalı, patırtılı, cömert ve dokunaklı eserinde zamanın kaybolmama sürecini, bir çift hain (veya devrimci) genin ve aslen Anadolulu, Yunan göçmeni (bir noktadan sonra artık) Amerikalı bir ailenin sırlarının peşinde üç nesil boyunca koşarken gösteriyor. Bu üç neslin kalıtsal ve kültürel son ürünü Cal Stephanides, aile yadigarı kötü şöhretli genin sonunda yüzünü gösterdiği hikaye anlatıcımız olarak spot ışığının altında. Aile içi evliliklerin can verdiği 5-numaralı geninde taşıdığı mutasyonun sonucu O bir interseks-hermafrodit: Başkahramanımız, 14 yaşına kadar kendini belli etmeyen genin etkisiyle Stephanides’lerin kızı Callie’iyken, sonrasında oğulları Cal’e dönüşüyor.
“Ben iki kez doğdum: İlkinde 1960 yılının Ocak ayında, Detroit için inanılmaz derecede dumansız bir günde kız olarak ve daha sonra tekrar 1974 yılının Ağustos ayında Michigan-Petoskey’de bir acil kliniğinde, ama bu defa ergenlik çağında bir delikanlı olarak.”
Romanın odağında sadece bir interseksin dişilden erile dönüşüm hikayesi olduğunu varsaymak büyük bir hata olur. Middlesex bundan çok daha dallı budaklı ve çok daha büyük bir ana plan çerçevesinde oluşturulmuş. Middlesex bir yakın tarih romanı da aynı zamanda: Kitap Büyük Taarruz’un hemen arifesinde, 1922’de Bursa’da Uludağ eteklerindeki bir Yunan köyünde Cal’in babaannesi genç Desdemona ile başlıyor. Büyük İzmir Yangını, ırk temelli 1967 Detroit ayaklanması, Watergate, adını Malcolm X’ten hatırlayacağınız İslam Ümmeti, 2. Dünya Savaşı ve 20.yy’ın diğer köşe başları hikâyeye bir ucundan dâhil oluyorlar.
Büyük Taarruz ertesi Amerika’ya kaçan Stephanideslerin hikâyesi burada çeşitli ikiliklere tosluyor. Diyalektiği kullanmaktansa bu ikilikleri beraberce, çarpıştırmadan yaşatarak hikâyeyi çarşaf gibi açıyor Eugenides ve kitap yeni bir boyut daha kazanıyor: Dönemin ırksal gerilimleri, aile bireylerinin asimilasyon çabalarına verdikleri farklı tepkiler, göçmenlerle beyaz Amerikalıların yüzeyde farklı derinde farklı ilişkileri, dönemin Detroit’inin sosyokültürel yapısı ve dönüşümü. Ve Amerikan Rüyası…
“[Müzik Kutusunun] kenarlarını çevreleyen şeffaf boruda sürekli olarak lacivert kabarcıklar dolaşırdı. Efervesan Amerikan yaşamının simgesi gibiydi bu kabarcıklar; savaş sonrası iyimserliğimizin, karbonatlı, gazlı, keskin içeceklerimizin simgesi... İçerideki üst üste istiflenmiş plastik plaklardan fokurdayarak yukarıya çıkan, Amerikan demokrasisinin ateşli havasıyla dolu kabarcıklar.”
Kitap, ensest ve aile içi evlilikler sebebiyle kuzen, kardeş, eş gibi sıfatların birbirine karıştığı Stephanides ailesinin menkıbesi aynı zamanda. Aile içi bağlardan ve Cal’in hikâyesinden faydalanan Eugenides, Middlesex’i cinsiyetlerin toplumdaki yeri, cinsel kimliklerin de kitabı haline dönüştürmüş:
“Callie: Bu erkek planlarını anlayabilmemin nedeni, benim kaderimin de gelecekte onlara benzemek olması mıydı? Yoksa kızlar da planlarını anlamamış rolü mü yaparlardı… Cal: İllinois’de Clint Eastwood’un kısık gözleriyle dolaştım. Tabii bu sadece bir blöftü ama bütün erkekler zaten böyle yapmıyor muydu? Hatta onu inandırıcı kılan tek şey de bu sahtelikti.”
Eugenides, Stephanidesler'e zamanın ceplerini hıncahınç doldurttuktan sonra, kalıtım ve çevrenin insanın kim olduğu üzerindeki ağırlıklarını tartarak bu zaten çok boyutlu ve zengin kitabı bir üst seviyeye taşımış:
“20.yy’ın genetik bilimi, hücrelerimize eski Yunan’ın kaderci anlayışını getirmişti. 21.yy’da bütün beklentileri yıkarak, insanoğlunun gen sayısının 200.000 değil 30.000 olduğu ortaya çıktı bildiğiniz gibi. Bir fareninkinden fazla değildi bu sayı, o kadar farklı ve müthiş yaratıklar değildik demek… Şimdilerde özgür irade geri geliyor. Biyoloji size beyin verir, onu akla döndürense hayattır.”
Bu kadar katmanı birbirinin içine yedirmeyi başaran Eugenides bunu farklı üslupları birbirinin içine geçirerek başarmış. Eugeniedes’in dili hem alaycı, hem melodik, hem realist, hem zaman zaman romantik ve her daim açık sözlü. Cal’in hikâyesinde duyguların sunuluşu o kadar doğal ki otobiyografi okuyormuş hissine kapılacaksınız. Kitap bir lunapark treni gibi ilerliyor, böylece asla rutinleşip okuyucuyu kendinden uzaklaştırmıyor. Yazar, ana hatta ilerlerken, hikâyeler içinde hikayeler türeterek ilgiyi yüksek tutmayı başarmış; bu esnada hikayeleri bağlamak için sürpriz faktörünü de her daim içeren köprüler kurmuş.
Eugenides kendi dünyasından bu kadar uzak konuları romanlaştırırken çok ciddi bir ön çalışma yapmış. Üstüne bir de kitabın ayakları yere bassın diye, hikâyeyi kendi hayatından gerçeklere bağlamış. Bu sayede içinde çift cinsiyetlilerden, enseste, ırkçılardan, röntgencilere kadar pek çok aykırı kişi ve kavramla dolup taşan işi, bir tuhaflıklar sirki olmaktan uzaklaşıp; özgün ve “mutlaka okunmalılar” sınıfında bir esere dönüşmüş.
Kimlere Uygun:
- “Konusu ne?” sorusundan nefret edenlere
- “Türü” alanına üçten fazla madde yazılan kitapları sevenlere
- Dinlemeyi sevenlere
- Dolu dolu, etli butlu bir romana ihtiyacı olanlara
Kimlere Uyun değil:
- Ensestten kategorik olarak nefret edenlere
- Türk ceza kanunun 301. Maddesinin yılmaz savunucularına
- Uzun konuşanlardan rahatsız olanlara
Yukarıdaki yazı VatanKitap Dergisi'nin Mayıs 2015 sayısında yayımlanan yazımın genişletilmiş sürümüdür. Orijinal yazıya ulaşmak için buraya tıklayın.
Görsel Kaynakları: Levantine Heritage, Pinterest, The Guardian, DW