Çok Da Kafkaesk Olmayan Bir Kafka
Annie Hall (1977)
Alvy (Woody Allen) ile Pam (Shelley Duvall) yatakta uzanmaktadırlar. Pam yatak başına yaslanmış sigara içiyordur. Alvy yorgun yorgun çenesini ovuşturur.
Pam: Uzun sürdüğü için kızmadın ya.
Alvy: Ben mi? Saçmalama. Çenemi ve dilimi yavaş yavaş hissetmeye başlıyorum. Birazdan kendilerine gelirler.
Pam: Seninle sevişmek tam bir Kafkaesk tecrübeydi.
Alvy: (Alınganca) Teşekkürler.
Pam: Yani bu bir… İltifat.
Kafka ismi zihinlerde pek çok çanı çalar: yabancılaşma, içinden çıkılmaz soğuk gerçeküstü labirentler, halüsinatif yanılgılar, bürokrasinin koyu gri ağırlığı altında ezilen birey, duyarsızlık, empati yoksunluğu, dezoryantasyon, acz… Aşkı bu listeye koymaya çok fazla insan yeltenmeyecektir. Aşık Kafka’da Jacqueline Raoul-Duval bu zor hattı inşa edebilmek için Kafka’nın yüzlerce mektubu ve güncesi arasında bir madencilik çalışmasına girişip, aşk damarlarından cevher toplayıp, kendi hayal gücüyle bu cevheri işlemiş.
Biyografik romanlarda her yazar “Belgelenmiş gerçekler-Kurgu” yelpazesinde kendi optimizasyonunu yapar: Kimisi hayal gücünü hamura bol kepçeden katarak “gerçek olaylardan esinlenilmiştir” çizgisine yaklaşırken, kimisi akademik makaleler gibi her yazdığı cümleye referans atar. Raoul-Duval skalada kendisini biraz daha gerçeklere dayanan, saf biyografi tarafına yerleştirerek biyografik romandan çok, romansı bir biyografinin peşinde koşmuş.
Raoul-Duval kitap boyu kimsenin ağzına laf koymamakla övünüyor; kitapta ağzını açan herkes ya mektuplardan ya da günlüklerden seslenmiş. Haklı, elinde yazar olarak Kafka varsa hangi çılgın ondan rol çalmaya çalışır ki. Raoul-Duval sadece mektuplardan süzülen seslerin havada kaybolmadan yankılanabilmesi için duvarlar örmüş, Kafka ve sevgilileri rahat etsin diye oturdukları koltukların yastıklarını kabartmış. Kitap vücut bulurken gereken asgari müdahaleleri bir yaratımdan çok, olmuş bitmişin akabileceği kaydırağın inşası niteliğinde.
Aşık Kafka, patalojik bir bağlanma korkusuyla kıvranan Kafka’nın 1912’deki genç, hızlı halinden, 1924’teki trajik ölümü arasındaki aşk hayatına burnunu sokuyor. Kronolojiye sadık kalarak, Kafka’nın hayatındaki dört önemli kadınla olan ilişkileri üzerinden, Kafka’yı öldürene kadar hayat patikasında adım adım ilerliyor. Bu haliyle kitap, sadece Kafka’nın aşk hayatından fazlasını sunuyor; Kafka’nın kendisini şahit göstererek rutinlerini, mizacını, ailesiyle ilişkilerini, arkadaşlıklarını, belalı 1910’larla etkileşimini ve belki de en değerlisi kafasının işleyişini karanlıktan bir nebze olsun kurtarma iddiasında. Kafka hayranlarına, hem eserlerinin derinliklerindeki tohumları yakalamayı, hem de kuru, donuk, gerçeküstü Kafka’ya ruh üflemeyi vadediyor.
Hayatındaki ilk ve en uzun ciddi ilişkiyi (5 yıl) yakın arkadaşı olan Max Brod’un evlilik yoluyla akrabası Felice Bauer ile yaşar. İlk gördüğünde cazibesiz ve alımsız bulduğu “Berlinlisine” ilgisi Berlin-Prag hattındaki mektuplar üzerinden gelişir. Yemek masasında bile telefonlarından kopamayan günümüz Whatsapp bağımlıları gibi çılgınca mektuplaşmaya başlarlar. Felice’nin varlığı onu üretmeye iter. İlk mektuptan sadece 2 gün sonra akşam 10’dan sabah 2’ye kadar Hüküm’ü yazar. Felice kıvılcımı yakmış, duran motoru çalıştırmıştır. Aralarındaki mektuplaşmaların en ateşli olduğu dönemde; Ellias Canetti’nin 20.yy’ın en büyük başyapıtı olarak niteleyeceği, Kafka’nın “pislik ve mukoza kaplı gerçek bir doğum gibi” diye tarif ettiği Dönüşüm’ü 20 günde yazar ve Felice’yi bu eserinin babası(!) ilan eder.
Ancak gayet seyrek olan yüz yüze görüşmeleri çoğunlukla hayal kırıklıklarıyla doludur. Yine de iki kez nişanlanırlar. İlk evlilik teklifinin kabulüyle Kafka yolunu kaybeder ve en tuhaf davaya kalkışır. Kendinden davacı olan bir avukat hiç bu kadar belagatli olmamış, bu kadar kesin kanıtlar sunmamıştır.
Sonunda Felice’nin arabulucu olarak görevlendirdiği “İlkbahar Çocuğu” Grete’nin Kafka’nın ilgisini çekmesi ve bunu Felice’nin öğrenmesiyle ilişkileri onarılamaz şekilde yaralanır.
Berlin’de, Tiergarten’ın ağaçlı yollarında Felice ona der ki:
Bu esnada Kafka hastalanır; tüberküloza yakalanır. Tedavisi kapsamında kırsala, Schlesen’e gider. Buradaki pansiyonda da “Şapkacı Kız” Julie ile tanışır. Julie’nin bir tezgahtar oluşu sebebiyle babasıyla arası açılır - ve evet, Babaya Mektup bu dönemin ürünüdür.
Hayatına giren çıkan kadınlar arasında Kafka’yla aşık atabilecek kadar zeki olan belki de sadece çevirmen ve gazeteci Milena’dır. Prag’da Arco Cafe’de tanışırlar. Bu 23 yaşındaki, evli kadın Kafka’nın bazı hikayelerini Çekçe’ye çevirmek istemektedir. Şeytani bir üne sahip olmasına fazla fazla yetecek çokça sevgili edinme, ressamlara çıplak poz verme, lezbiyenlik ve kokain kullanmak gibi dedikoduların öznesi olan Milana’ya tutulur. Gelecekte Nazi döneminde Ari ırka mensup olmasına rağmen sarı yıldızla Prag sokaklarında dolaşacak kadar cesur ve idealist olan Milena Viyana’da yaşamaktadır. Uzun mesafe ilişkilerine ayrı bir çekim duyan Kafka ile hemen bir mektup fırtınası başlatırlar.
Grete Kafka’yı Felice’den, Milena’da Julie’den kurtarmıştır. Aynı şekilde ellerine verdiği silahlarla: mektuplarıyla. Julie’yle Milena’nın mektuplaşması sonucu Julie sahneden çekilir.
Milena’ya günlüklerini bile okutur. Ancak Milena Kafka’yı sadaka için bile övmez. Kafka, Dönüşüm’ü ya da Dava’nın ilk bölümlerini okuduğunda, coşkuyla gülmekten katılan (entelektüel çevresinden arkadaşları) Max, Oskar, Felix ve Ernst’in tersine, ona aşık olan kadınlar eserlerinde saçma bir dünya bulurlar. Korkudan donakalan bu âşık kadınlar, sevdikleri adamın kim olduğunu artık bilemezler, artık kurguyu gerçeklikten ayırt edemezler. Milena ancak ölümü ertesindeki anma toplantısında Kafka’nın edebi gücünü över.
Milena’ya ilk seks deneyimini ve onun şimdiki hayatındaki gölgesini itiraf eder. Daha öğrenciyken bir tezgahtar kızla yaşadıkları sonucunda fahişelerle olan ilişkileri hariç cinsellikten korkmasının temellerini atmıştır. O cahil kızın yaptığı “korkunç hareket” ve dile getirdiği “edepsizce laf” artık her ilişkisinde o heyecanı aramasına neden olur. ”Cinsel hayatımın gidişatını belirleyen hiç önemi olmayan bir sevişmedir, tarihteki büyük savaşlarda da böyle olmuştur”. O sevişmeden sonra çirkinlere bir zaaf oluşturur ve ancak Milena’yla bu “pisliği” özlemez.
Milena sonunda kocasını seçer. Kalbi kırık Kafka’nın hastalığı da ilerlemektedir. Bu sırada karşısına akıllı ve yumuşak Dora çıkar. 25 yaşındaki Dora ile olan ilişkisi belki de tek mutlu ilişkisidir. Ölümüne kadar yanında olacak Dora’yla hiperenflasyonun vurduğu anti-semitizmin kuvvetli olduğu Berlin’de sefalet çekerler. Berlin’e gidişindeki cesaretini Napolyon’un Rusya seferine benzetir. Dora’nın kollarında sanatoryumda gırtlak vereminden vefat eder.
Bütün bu romantik yolculuğun sonunda artık Kafka’yı tanımaya başlarız. Öğreniriz ki; Kafka alkol, sigara, kahve, çay içmez; kış ortasında pencere açık uyur; buz tutmuş nehirlerde yüzer; uzun yürüyüşler yapar; neredeyse hiç yemez; uykusuzluk çeker. İşlerini yakmaya olan meyline alışırız “Mükemmel olmayan bir metni yayımlamanın anlamı yok.”. Gürültüye katlanamadığını biliyor oluruz artık; hemen önümüzde farelere, gürültücü kardeşlerine, günlük işlerini yapmakta olan köylülere, ses çıkaran her şeye/ herkese sinirlenmiştir. Mektuplarında herkesi sorgu benzeri sorularıyla bunalttığını, her detayı bilmezse rahat edemeyeceğini biliriz. Korkunç açık sözlülüğüne alışırız. Sadık, acımasız, karikatürel, nüktedan ve aldatıcı sıfatlarını hakkıyla kazanmıştır artık. Alttan alta Kafka’yla okuyucuyu tanıştıran bir kitap Aşık Kafka, bu sebeple, kitabın son sayfasını çevirmeye yakın yarım kol mesafenizde bir Kafka kitabı bulunsun. Kafka okuma isteğiniz İstanbul-NY arası uçan bir sigara tiryakisinin nikotin kriziyle yarışacak boyutlara ulaşması olasıdır.
Kime uygun:
- Biyografi sevenlere
- Kadın erkek tüm Kafka “groupie”lerine
- Sadece Milenayla arasındaki yolla yetinmek istemeyenlere
- Kafka babamı yazsa okurumculara
- Bunlar gerçek hayatta nerde işimize yarayacak yeaa’cılara karşı argüman arayanlara
Kime uygun değil:
- Bir Raoul-Duval kitabı bekleyenlere
- Bu çelenk sizin sanatçı kişiliğinizecilere
- Kafkaesk bir tecrübe bekleyenlere
Yukarıdaki yazı VatanKitap Dergisi'nin Ocak 2015 sayısında yayımlanan yazımın genişletilmiş sürümüdür. Orijinal yazıya ulaşmak için
Görsel Kaynakları: Nate D. Sanders, wikipedia, Tokidoki, The Nation , visualizeus, Panosx, Haaretz, The Australian,