Dil ve Düşünce - Edebiyat
Dilbilimsel Görelilik Teorisi (Safir-Whorf Teorisi) sert yapısalcı (hatta yapısalcılığı aşan) bir tavırla; bir dilin yapısının, içinde bulunduğu kültürde düşünceyi etkilediğini ve davranış kalıplarını şekillendirdiğini (hatta dilin doğrudan melekelerle ilişkide olduğunu) savunur. Hala tartışılan - ve büyük oranda rafta tozlanan- teoriye göre düşünce dilin bir ürünüdür ve dil doğrudan yeteneklerle ilişkilidir. Bireylerin kavrama sistemleri ve dünyayı algılama biçimleri konuştukları dil ile şekillenir. Modern felsefenin omurgasındaki Kant, Hegel, Schopenhauer, Marx, Heiddeger gibi Almanca konuşanların çoğunlukta olması da buna karşılık postyapısalcı düşünürlerin (Foucault, Derrida, Lacan, Deleuze, Lyotard) ağırlıklı olarak Fransızca konuşmaları bir tesadüf olamaz. Fikirlerin ve düşüncelerin sadece dolaşımı değil, üretimi de dil üzerindendir - hatta melekelerin de. Dil geri beslemeyle kültürden, doğal olarak, etkilenip dönüşür; ancak nedenselliğin yönü ilk adımda dilden düşünceye doğrudur ve dil ilettiği düşünceleri oluşturan makinenin hem yapı taşı, hem mimarıdır.
Bu ay KararsızOkur’da içlerine bilinçli olarak dil-düşünce bağlantısı gömülmüş, tabiri caizse Whorfizme göz kırpan romanları topladık. Bunların yanına alışılageldik dil kodlarını eğip büken ve hatta bazen kıran, dil ile bir derdi olan romanlardan koyduk. Bu romanlar, dilin düşünceye koyduğu sınırlara boyun eğmedi, Whorfizmin öngördüğü bariyerlere saldıran öncüler oldular – ya da kültürün dile olan geri besleme kanalına yıkıcı balyozlar doldurdular. Ne olursa olsun, bu kitapların yazarları düşünceye koyulan bu teknik sınırları kabul etmedi, anayoldan yürümeyi reddetti ve kendi patikalarını kendileri açtılar.
Kaynak: sabitfikir Aralık 2016, Kararsız Okur-idefix