Minör Edebiyat ve Afroamerikan Edebiyat Hattı
Azınlık, sayı ile ilgili değildir. Çoğunluğa kimin dahil olacağını belirleyen norm tarafından dışlanmışlardan oluşur. Minör edebiyat, en dar anlamıyla bir azınlığın, majör (büyük) bir dilde yaptığı edebiyat olarak tanımlanır; ancak minör edebiyat, edebiyat içinde bundan daha derin ve etkili bir hatta işaret etmektedir. Son yıllarda her türlü ana akım dışı tavra minör denmeye başlasa da kavram bulutsulaşmadan önce Deleuze ve Guattari minör edebiyat için üç ölçüt belirlemişlerdi:
1- Dilin yersizyurtsuzlaşması’na dayanır: Yazar, yazdığı dilin tam manasıyla sahibi olmadığından, dilin kuralları içinde ifade araçları azdır; bu nedenle hem deneysel hem zorlama kullanıma açıktır. Kurallarla ilişkisi zayıftır.
2- Her şeyin politik olduğu bir edebiyattır: “Büyük” edebiyatlarda bireysel bir mesele yine bireysel olan başka meselelere eklenme eğilimindedir. Toplumsal olan, genelde çerçeveyi ve arka planı sunar. Toplumsal olan, ancak ikincil bir duyarlılık olmaya meyleder (ör. Victor Hugo, Balzac, Orhan Pamuk). Oysa minör edebiyatta bir darlık vardır ve bu dar alanda toplumsalla bireysel iç içe geçmiştir. ABD’de bir beyaz-siyah aşkı hikayesi, Marsilya’da yükselen bir Arap’ın hikayesi, Hindistan’da bir “dokunulmaz”ın yolculuğu politik çerçevesinden ayrı düşünülemez.
3- Her şeyin kolektif bir değer taşıması: Azınlığın eğitim seviyesi ve yüksek kültür ile ilişkisi düşünüldüğünde; azınlıktan bir yazarın kendi üslubunu kurması daha zordur. Kursa bile bu esnada çıkan ses azınlığın kolektif sesini hatırlatır. “Ustalar”a ait bir edebiyattan başka bir sesin düşünülebilmesini sağlar.
Bu üç ölçüt tarihsel düzlemde minör edebiyatı tanımlar. Üçü birbirilerinden bağımsız gözükürler. O zaman neye minör denecektir, kriterlerin hepsini birden mi sağlamak gerekecektir? Mesela, Gorki’nin yazdığı her şey politiktir ama dili yurtsuz değil majör edebiyat dilidir; Georges Perec dili yurtsuzlaştırır (e kullanmadan yazdığı romanı vb.) ancak eserleri ilk bakışta politik değildir. Burada, Deleuze ve Guattari, minör edebiyatı aşkınsal düzeyde tanımlayarak önemli bir sıçrama gerçekleştirirler. Bunu Kafka ve Samuel Beckett üzerinden anlatırlar. Kafka ifade problemini, soyutlamayla değil minör edebiyatla – Varşova ve Prag Yahudi edebiyatının araçlarıyla aşar. Kafka tarihsel minör edebiyata sığmaz, ancak yaratıcılığı ve dehası ana hattın içinde öbürkü gibi düşünerek hayat bulur. Marcel Proust, “güzel romanlar bir çeşit yabancı dilde yazılmıştır” der; bu dil, yazarın icat ettiği dildir. Kafka’nın yaptığı gibi azınlık gibi düşünerek majör dilde yazmak çok önemli bir hamledir. Böylece bir minör edebiyat majörün içine ayrı bir hat olarak taşınmış olur. Artık bir İngiliz de İngilizce yazarak dilini yersizyurtsuzlaştırabilip özgürleştirebilir, dolaysızca politikleştirebilir, Proust’un işaret ettiği yabancı dili yaratan yazarın sesi, o dilin arkasına koyulabilecek halkın dilinin kolektif sesi olur. Ana hattın sınırları aşılabilir hale geldiğinden yaratıcılık da bu damardadır. Bu aşkınsal düzlemde Deleuze ve Guattari’nin üç kriteri, tarihsel düzlemin aksine bu defa birbirleriyle ilişkiye girerler, aynı noktada toplanırlar. Rusça yazarken bir yazar Özbek gibi, Fransızca yazarken bir Arap gibi, Hintçe yazarken bir dokunulmaz gibi düşünmek minör edebiyata ve dolayısıyla yaratıcılığa kapı aralar. Minör edebiyat geleneği ve kanonu rahatsız ederken yeni ihtimalleri ortaya çıkartır ve edebiyatın düşünce evreninde keşfedilmemiş kıtaların varlığına yazarı inandırır, edebiyat evrenini genişletir.
Biz de bu ay Kararsız Okur’unu hazırlarken ABD’de yeniden gündeme gelen Amerikan müesses nizamı tarafından Afrikalı Amerikalıların azınlık olarak bırakılmaları sorunundan ve “Siyah Hayatlar Önemlidir” sloganından ilham aldık. Afrikalı Amerikalılar başta olmak üzere, tarihsel düzlemde minör sayılacak Maya Angelou’dan aşkınsal düzlemde minör sayılacak James Baldwin’e siyahi yazarlardan bir seçkiyi Karasız Okur’a taşıdık.
Kaynak: sabitfikir Temmuz 2020, Kararsız Okur-idefix