Süt, Kan ve Üç Anne: Kör, Pişman ve Garazlı
Kanae Minato’nun “İtiraflar” isimli romanı daha genç, 7 yıllık bir öğretmenin ufak bir Japonya kasabasındaki bir ortaokulda 13 yaşındaki öğrencilerine veda tiradı ile başlıyor. Fen Bilgisi öğretmeni olan Yuko Moriguçi emekli olup bir daha öğretmenlik yapmayacağını açıklarken, öğrencileri bu kararı bekar bir anne olan öğretmenlerinin 3.5 yaşındaki kızı Manami’nin geçen haftalarda okulun havuzunda ölü bulunmasının şokuna bağlayıp çok da büyük bir şaşkınlık yaşamıyorlar.
Moriguçi; Japonya’nın çocuklarla iletişimiyle meşhur efsane öğretmeni Sakuranomi’nin bilinmeyen geçmişiyle ilgili hikayeler, emeklilik kararı ve bekar annelik, suç medya ilişkisi gibi birbirleriyle pek de ilgisi bulunmayan konulardan bahsederken öğrencileri bir devlet sağlık programının parçası olan sütlerini içmektedirler. Moriguçi konuştukça tonu soğuklaşmaya ve ortamın havası boğuculaşmaya başlar. Kızı Manami’den ve onla olan güzel anılarından bahseder; bu esnada anlattığı hikayelerin yolları yavaş yavaş kesişmeye başlar ve anlattıklarının ufkunda bir trajedi yavaş yavaş görünür olmaya başlar. Morigoçi konuştukça kıskaç daralır; sonunda sınıfı ilk darbeye hazırlamıştır: “Peki neden istifa ediyorum? Çünkü Manami’nin ölümü kaza değildi. Bu sınıftaki öğrencilerden biri tarafından öldürüldü.”
Aslında Manami’nin ölümünden bir değil iki öğrenci sorumludur. Japonya’da suçlu çocukların basında adı geçmez; A ve B diye isimlendirilir. Mariguçi de kızının katillerinden A ve B diye bahseder ama cinayeti detaylarıyla diğer öğrencilere anlatırken aslında suçluları da ifşa eder. Bu ifşaatla “Anne”nin intikam planı başlamış olur.
Japonya’da çoksatan, bol ödüllü İtiraflar’ın zamanında liselerde ev ekonomisi dersleri veren 1973 doğumlu yazarı Kanae Minato, şimdilerde gizem ve gerilim romanlarının alt türü olan ve karakteristik olarak insanın karanlık doğasıyla uğraşan ve çokça rahatsız “İyamisu”nun kraliçesi olarak adlandırılıyor. İtiraflar, kazanansız ve kahramansız bir İyamisu romanı ve arkasında (bazısı ölü bazısı canlı) sadece kurbanlar bırakıyor. Sonu başından belli –bir Spartaküs/Titanik hikayesi gibi başlayan romandaki kırılma anları bubi tuzakları gibi iyi gizlenmiş ve bu kırılma anlarındaki vahşet ve yarattığı şoklar göz bebeklerini büyütüp ağız kurutan cinsten. Birinci ve son (altıncı) bölümün kitabın ortalarından daha kuvvetli olduğundan bahsetmek gerek - ki bu durum genelde tipik bir “aşırı genleştirilmiş hikaye” semptomu olsa da, İtiraflar, içindeki pek çok kırılma anıyla ve bir gizem romanı için oldukça geniş bir alanı kapsamasıyla bu yaftanın üzerine yapışmasına izin vermiyor.
İyamisu’dan daha bildik kelimelerle İtiraflar’ı tanımlamak gerekirse; kasvetli, mutsuz, karanlık ve kesinlikle rahatsız edici bir yıkım, suç ve gerilim romanı demek mümkün. Ancak kitabın 80’ler korku filmleri gibi tek boyutlu olduğunu düşünmek yanlış olur. Minato’nun hiçbir karakteriyle bağ kuramayacağınız, hiçbirinden çok hoşlanmayacağınız romanında kendisini rahatsız eden pek çok konuyu ana hikayeden kopmadan, yüzeyin hemen altında tartışıyor.
Kimin ne yaptığını, ne zaman ve nasıl yaptığını ta en başından bildiğimiz bu suç romanında motivasyonlara dalınca tek cümlelik cevaplar bulamayacaksınız; motivasyonlara ulaşmak yüzeyi eşeledikçe hikayeden sıyrılıp insan ilişkileri, doğası, sosyal yapılanması üzerine bir tartışmaya üzerinde dallı budaklı bir yapı yapıyla karşılaşıyoruz ve bu yapı git gide karmaşıklaşıp kararıyor. Cezalandırma, sosyal bağlar ve akran baskısı, medya ile suç ve suçlu ilişkisi, anneliğin verdiği hakların sınırları Minato’nun bazen bir edebi eserden çok bir bilgilendirme metnine benzeyen süssüz ve doğrudan üslubuyla romana sürükleyiciliğinden bir şey kaybettirmeden girilip tartışılan konulardan bazıları. Burada Minato’ya haksızlık etmek istemem; doğrudan ve çelik soğukluğundaki üslubuna yerleştirdiği duygusal mayınlar okuyucuyu hazırlıksız yakalayıp göz pınarlarına kast etmeye namzet.
Romanın iskeleti de ilgi çekici: Her bölümde farklı bir karakterden, olan bitenin kendi penceresinden görülen kısmını dinliyoruz – farklı perspektiflerden aynı yere, aynı olaylara bakıyoruz aslında. Bir tirat, bir mektup, bir günlük, bir intenet blogu, bir tek taraflı telefon konuşması… Minato’nun, Manami’nin trajedisinden doğurduğu yeni trajediler ve her bölümde açığa çıkan sırların sürüklemesi ile hikayeye bir zaman boyutu da eklemiş - zaman boyutu olmayan intikam hikayesi olur mu hiç zaten. Her bölüm, okuyucunun tüm olaya bakışını ve karakterler hakkındaki hükümlerini güncelliyor. Farklı ağızlardan anlatılan hikayeler pek çok noktadan birbirine dokunup, tüm aktörleri tek bir yapının parçası haline getiren bir şebeke oluşturuyor.
Hikayede belirleyici olan tek anne-çocuk ilişkisi Mariguçi ve Manami arasındaki değil. A ile B’nin anneleri bambaşka sebeplerle iki çocuğun durduğu zeminleri kayganlaştırıyor ve karanlık tarafın kırmızı kılıçlarına uzanmaları güç olmuyor. A ve B’nin anneleri mesafe ve korumacılık spektrumunun iki ucunda durmalarına rağmen ikisi de oğullarının dağılıp kaybolmalarına giden yolu hazırlamışlar: B’nin annesi her koşulda oğlunu körlemecesine savunup realiteden kopan/koparan bir karakterken, A’nın annesi oğluna daha tek haneli yaşlardayken masal yerine elektrik mühendisliğinin temellerini anlatmış. Anne ilgisine susamış zeki, narsist planlayıcı A ve isim ve aidiyet arayan her alanda kaybettiğini hisseden B.
Düşünce Balonu: Kitaplar mevcudiyetimize gereksiz yere özel bir anlam yüklememize mi neden oluyor?
Kitaplar acaba bu gerçekten (?) uzaklaşmamıza mı neden oluyor? Kitaplardaki tüm karakterlerin mevcudiyetlerinin bir nedeni var; bir ortak amaca hizmet ediyorlar: O kitabı, o kitap yapmak. Kitaplarda en dominantından en siliğine, en çok konuşanından sadece bir defa uzaktan el sallayanına her karakterin bir işlevi, orada bulunmasının “özel bir nedeni” var. Sadece karakterlerin de değil kitaplardaki her kavramın, hatta kavramları bir birlerine kavuşturan tek başına anlamlı ya da anlamsız her kelimenin; hatta her noktanın, her virgülün mevcudiyetlerinin “özel bir nedeni” var. Gerçek dünyanın (ya da olası diğer dünyaların) parçaları gibi duran kitaplar, bu halleriyle safra ve anlamsızlık, değersizlik ve etkisizlik dolu gerçek dünyadan çok uzaktalar. Gerçek hayatta, en basit anıyı anlatırken ya da en sıradan kararı alırken bile sahneyi büyük filtrelerden geçirip belirleyici olmayan pek çok öğeyi temizlemek gerekiyor. Kitapların, içlerinde geçen herkesi/her şeyi büyük oyunlarının parçası yapıp bir anlamda varlıklarına neden katan doğaları tehlikeli bir yanılsama yaratıyor olabilir mi? Okur, kitaplarda devamlı bir nedenle orada bulanan karakterler ve şeylerle tebelleş olup onlarla uzun mesailer harcadıktan sonra hayatına dönünce aynı tavrı hayattan beklemeye başlayabilir mi? Kısacası kitaplar, okurlarını- başta okurun kendisi olmak üzere - herkesin özel bir nedenle var olduğuna yavaş yavaş inandırabilir mi?
Varlığın özel bir nedenin olması iyi bir şey midir peki? Kendimizden daha büyük bir şeyin parçası olmak gurur vesilesi midir? Yoksa bizim anlamsız ve ufak mevcudiyetimizden daha büyük bir şeye tabi olmamak, varlığımızı özel bir nedene bağlamamanın getirdiği özgürlük mü daha mı değerli? "Özel nedenler" ( varsa/olsaydı) mevcudiyetimize ulvi bir boyut katar mıydı; yoksa başka birinin/şeyin baş rolü oynadığı filmde figüranlık, hatta belki o filmde bir koltuk olmaya mı sıkıştırırdı bizi?
Evrenin, ancak "özel görevde" olmayan "şeylerin" eseri olabilecek, rastlantısallığı da kendi içinde doğuran doğası olmasaydı ve her şey "gerekirci/deterministik" kurallara tabi olsaydı; istikrarlı bir tekdüzelikle durgun, sonsuz dingin bir evrenimiz olurdu. Siz ve ben gibi kendi doğasını anlamaya çalışan atom toplulukları var olamazdık. Evrenin oluşumunda nedenini hala çözemediğimiz ufacık, gelişigüzel yoğunluk farkları bugün galaksilerin, yıldız sistemlerinin, gezegenlerin, sizin ve benim varlık sebeplerimiz. Evrenin sıkıcı bir yer olmamasını rastsallığa borçluyuz.
Kimlere Uygun:
- Süssüz ve doğrudan üslup sevenlere
- Yazıdaki fragmanı beğenenlere – kitabın rengini tadını doğru veriyor
- Beklenmedik ve dik açılı kırılmaları sevenlere
- Japon kültürünün bir şekilde korku ve gerilim işini çözdüğüne biat edenlere
- İntikamlardan almanca şey yapanlara
Kimlere uygun değil:
- "Karakterleri mutlaka sevmeliyim arkadaşlarım olmalılar!" diyen gözleri kalpli emoji suratlara
- "Yaz ortası hiiiç içimi karartamayacağım, ver oradan bir romantik-komedi" diyenlere
- Her işte bir hayır arayanlara
- Yeni annelere – hele kızsa bekleyin bir çocuğunuz üniversiteyi bitirsin öyle okursunuz