Batı’ya Göçen ve Batı’ya giden Edebiyat
Bu ay derginin dosya konusu Batı’ya giden Türkiyeli edebiyatçılarla ilintili olunca, Karasız Okur’da bu bağlantıyı küreselleştirdik ve gittikleri yerin edebiyatını zenginleştiren göçmen yazarlardan müteşekkil bir sayfa oluşturduk. Bu ay Kararsız Okur’da misafir ettiğimiz yazarlar ve kitaplarına bakınca akla son zamanlarda sınırları esnetilip kullanım alanı genişleyen, ancak sınırlarını sis bassa da henüz gücünün tamamen aşınmadığını düşündüğümüz bir kavramı getirdi: Minör edebiyat. Göçmen yazarların hemen hepsi gittikleri toplumlarda sonradan öğrendikleri çoğunluğun dili ile eserler verdiler. Bu yazarların, ötekisi oldukları toplumdaki konumları ile hayatı kavrayışları yerellerden doğal olarak farklı olduğu gibi kullandıkları dil ile ilişkileri de asla bir yerel yazar gibi olmadı, olamazdı. Yazarlarının dile olan hakimiyetlerinin görece düşüklüğü minör edebiyata büyük bir yaratıcılık bahşetti, bu sınırlılıkları aşmak adına yaptıklarıyla dilin zorlama hatta deneysel kullanımına yatkın oldular; bilmedikleri kuralların prangalarından azade oldukları için dili kullanırken yerellere oranla çok daha özgür davranabildiler ve özgün yapılar kurabildiler. Göçmen yazarların ilk bakışta görülen sınırlılıkları, anadilini kullanan yerel yazarların kurallara olan bağlılığıyla kireçlenmiş edebiyat atmosferine ve daha önemlisi dile, bükülebilir eklemler ekledi, büyümeye hazır taze filizler çıkarttı; bir kaçış çizgisi üretti. Göçmenler içine girdikleri kültürün diline, canlılık verdi, dil kendi yağıyla kavrulurken hayal bile edemeyeceği bir zenginliğe ulaşma imkanı sundu. Deleuze, göçmenler gibi azınlıklar etkisiyle dilin sınırlarının yumuşaması ve kalıbının dışına çıkıp yayılma olanağı bulmasına dilin yersizyurtsuzlaşması der. Minör edebiyat dilin sınır boylarına yerleşir ve bu yersizyurtsuzlaşmaya dayanır, oradan değer üretir.
“Majör/Büyük” edebiyatlarda bireysel bir mesele yine bireysel olan başka meselelere eklemlenme eğilimindedir. Bu eserlerde toplumsal olan çevreyi ve arka planı sunar, meseleler kendi minik çevrelerinde de gayet güzel var olabilirler. Toplumsal meseleler kolaylıkla göz ardı edilebilir ya da ikincil olabilir. Ancak minör edebiyat ontolojik olarak toplumsaldır; yeri dardır, ağzını açtığı anda politikleşir. Londra’daki Bengalli göçmenlerin yaşadığı mahallede geçen bir roman ya da Nürnberg’de bir camiyi mekan alacak bir hikaye politik olmaktan istese de kaçamaz. Minör edebiyatın çoğunlukla kolektif bir dil taşıdığı söylense de bizim bu ay Kararsız Okur’a misafir ettiğimiz yazarların çoğu bir minör edebiyat cebinden sivrilerek çıkıp kendi üsluplarını geliştirmiş büyük yazarlar. Bu nedenle dilleri kolektif bir değil ancak bu durum onları minör edebiyatın dışına itmiyor. Onlar minör edebiyat sivri uçları sadece.
Bu ayki listeyi oluştururken Batıya göçen yazarlar üst başlığını temel aldık ve minör edebiyat liste kalabalıklaştıkça kendi kendine belirginleşti. Bu nedenle listedekilerin büyük çoğunluğu “minör edebiyat” başlığında toplanabilecek olsa da bunlar listenin tamamını oluşturmuyor. Yazdıkları dil ya da başka nedenlerle minör edebiyatta dahil edilemeyecek ancak göçmen olup göz ardı da edilemeyecek kimi yazarlar ve kitaplarını da listede tuttuk.
Kaynak: sabitfikir Şubat 2021, Kararsız Okur-idefix