Edebiyatta Zamanda Seyahat ve Zaman
Bu ay derginin dosya konusu sahaflar üzerine olunca; sahaflara giden okurun geçmişe yolculuğu ve sahaflardaki kitapların geçmişten bugüne -yani geleceğe- yolculukları üzerinden edebiyatta zaman yolculuğuna yöneldik. Zaman yolculuğunun edebiyat evreni içindeki tarihselliğinin peşine düşmek; insanın kendini tanımaya çalışırken zamanı koyacak yer ararken ürettiği pek çok büyük sorunun bir kez daha sorulmasına ve tartışılmasına imkan sunuyor.
Antik Yunan’da dönemin baskın görüşüne göre zaman, oluş ve bozuluşa tabi varolanlar kümesine dâhil edilirken, varlık değişmeyen olarak idealize edilmişti. “Ex nihilo nihil fit” (varolan hiçbir şeyin yok olmaz yok olanın da varlığa gelemez) görüşü değişime alan açan bir döngüselliği zorunlu kılmaktaydı. Ortaçağ’da bu döngüsel zaman anlayışı yerini çizgisel zaman anlayışına bıraktı. Bilimsel ilerlemenin bir sonucu olarak Newton’un nesnel gerçekliği sağlamak için üç boyutun yanında kullandığı mutlak zamana karşı Immanuel Kant, bilginin belirlenmesi için merkeze nesneyi değil özneyi koydu. Kant’a göre bir duyumu mekanda ve zamanda deneyimleyebilmek için zaten önden (tecrübe öncesi) bir mekân ve zaman tasavvuruna sahip olmamız gerekir. Diğer bir deyişle; bir tecrübeyi zihnimizde işlemeden önce bu tecrübeye dair olayların sırasının veya eşzamanlılığının duyumuna sahip olmamız gerekir. Zaman formu, tecrübenin alımlanmasını sağlamak üzere olayları sıraya dizen insana ait bir formdur, dışarda bir yerlerde değildir. Zaman dışarda değildir, zihin tarafından üretilir. Dışarıdan yağan veriler bir uzama yerleştirilip sıraya dizilirken bir zaman algısı oluşur.
Hegel’de zamandan tarihe giden bir kavramsallaştırma; Marx’ta ise tarihten zamana giden bir soyutlama söz konusudur. Tikel (diyalektik olmayan) düşünceyi kuvvetle etkileyen Bergson’da “süre” kavramı önemlidir; Bergson’un ürettiği kavram bu haliyle devinim halindeki benliğin bilincidir, bellektir. Anımsanan şeyler bellekte yaşar ve böylece bellektekiler şimdi düşünülenlerle her daim girişim durumundadır. Geçmiş ve şimdi, ayrık şeyler değildir; bilincin birliği içinde karışmıştır. Zamanın kronolojik yapısı böylece kırılır.
Heidegger, varlık nedir sorusuna takılan ve varlığı sonunda aşkın ilan edip zamandan soyutlayan klasik felsefi geleneğin varlığın anlamının üstünü örtüğünü öne sürer. Varlığın krizidir bu. Heidegger, uzun süredir unutulmaya yüz tutan ontolojiye döner ve varlıkla insan arasındaki bağı “zaman” ile kurar. Zamana bakışının tarihi, düşünce tarihinin kendisinin ana hattı ile bir paralellik taşır. Zaman konusu düşünce evrenimizde bu kadar merkezi bir konudur.
Zaman konusuyla tebelleş olup bu tarihi tartışmalara dokunmamak mümkün değil. Bu ayki Kararsız Okur’a zaman sorununa farklı yönlerden yaklaşan zaman yolculuğu romanlarını topladık. Listeye geçmeden size beyazperdeden Türkiye yapımı, son model bir zaman makinesi hatırlatalım:
“ - Bak bakalım Beğenecek misin? Zaman Makinesi.
- Allah Allah
- Şimdi Seyret.
…
- Eeee,
- Bekle..
- Bak “demin”den “şimdi”ye geldim…. Bekleme süresini uzatırsan zamanda daha da ileriye gidersin” – Gora, Cem Yılmaz
Kaynak: sabitfikir Haziran 2021, Kararsız Okur-idefix